İçişleri Bakanı Süleyman Soylu böyle konuşuyor. Aynen katılıyorum.
Maraş depremi insanları tanımamıza büyük ölçüde yardımcı oldu. Milletimizin büyük bir çoğunluğu, hangi görüşten ve siyasetten olursa olsun, birlik halinde depremzedelere yardıma koştu. Ufak bir bölümü ise bu felaketi fırsat bilip fitne yaymak için piyasaya çıktı. Bu gibi ortamlarda insanlar daha duygusal olurlar. Gördükleri, duyduklarından hemen etkilenir, üzüntü ve heyecana kapılırlar. İnsanların bir başka özelliği de şudur, kötü haber, felaket haberi daha kolay ve daha inandırıcı gelir insanlara. Kötü haber dalga dalga yayılır, vatandaş duyduklarını bire bin katarak yanındakilere anlatır. İşte o zaman bir toplumu sağda solda bomba patlatmadan terör olayı olmuş gibi korku, kuşku ve umutsuzluk içine düşürebilirsiniz.
Belli ki depremin hemen ertesi günü okyanus ötesinden birileri kulaklara fısıldadı "Gün bu gündür, devletin aciz olduğunu, duruma hakim olamadığını, insanların açlık, susuzluk ve soğuktan kırıldığını durmaksızın haykıralım. Olmaz ama huzursuzluk tüm yurt çapında artar, insanlar birbirine girer. Hazır bizim de Ege Denizinde bir uçak gemimiz var, barış gücü, kurtarıcı olarak kolayca müdahale ederiz. Böylece bir kuruş masraf etmeden Türkiye'yi işgal etmiş oluruz." Mesaj alındı, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu depremle ilgili çalışmalarda hükümetin yanında olmayacağını açıkladı.
Bu açıklamayla beraber tüm muhalif kesim harekete geçti. Depremle ilgili aslı astarı olmayan haberler yaymaya başladılar. Amaç hükümetin deprem sonrası hizmette başarısız ve yetersiz olduğu algısını yaymaktı. Bu çabalarında bir ölçüde başarılı da oldular. Örneğin önceki gün Hatay'da bir barajın çöktüğü, taşan suların Antakya'ya doğru ilerlediği haberi yayıldı. Bu yalan o kadar etkili oldu ki, enkaz kaldırma çalışmalarında görev yapan ekipler bile korkarak işlerini terk edip yüksek yerlere doğru kaçmaya başladılar. Haberi sosyal medyada piyasaya süren şahıs kısa sürede yakalanıp adalete sevk edildi.
Yalan haber rüzgarı Batı basınında ise fırtına şeklindeydi. Deprem bölgesine gönderdikleri muhabirleri nerede bir ağlayan, sızlayan insan varsa onunla röportaj yapıp, resmini çekerek servis ettiler. Deprem bölgesinde devlet ve sivil kuruluşların el ele çalışmasını gösteren hiçbir haber yapılmadı. Burada belki de amaç Türkiye'de büyük bir felaket ve yıkımın olduğu ve bunun kolaylıkla düzelmeyeceği algısını oluşturup turist akımını engellemekti.
Maraş depremi malum muhalif kesimin eline bir oyuncak daha verdi. Enkazdan kurtarılan kişilerin çıkarılması sırasında çoğu "Allahü Ekber" diye bağırdı. Bizimkiler bunu dillerine doladılar ve irtica hortladı diye konuşmaya başladılar. Deprem konusunda konuşan bazılarının "Allahın takdiri"," kader" diye yorumlarda bulunması da bunları deliye döndürdü. Bilim ile dini karşı karşıya getirip tokuşturmaya çalıştılar. Onlara göre kader yokmuş, bilim varmış. Binalar bilime uygun yapılsaymış yıkılmayacakmış. Sanki bunun aksini iddia eden varmış gibi. Sanki Müslümanlar elbirliği edip çürük bina yapan müteahhitlere "Siz bu yolda devam edin, kafanıza takmayın. Allah istemezse yıkmaz. Merak etmeyin" diye konuşmuşlar gibi.
Eskilerin bir sözü vardır; "Önce tedbir sonra tevekkül" diye. Sen bir işin her türlü gereğini yerine getireceksin, sonrasını Allah'a bırakacaksın anlamına gelir. Yoksa Allah istedin diye her sabah kapına bir adet ekmek bırakmaz. Onu sen çalışıp alacaksın. Aslında insanın bir şeyi yapıp yapmaması da Allah'ın isteği iledir. Allah bir binanın yıkılmasını istiyorsa senin karşına hırsız müteahhit çıkarır. Sen farkına varmadan yine kaderine doğru yola çıkarsın.
Biz kader-bilim tartışmasının belki de şu anda yurt dışına kaçmak üzere yarışa girmiş hırsız inşaatçılar tarafından ortaya atılmış olabileceğini düşünmekteyiz. Zira hedef kendileri olacağı yerde insanları asırlardır bitmeyen bir tartışmaya odaklandırıp aradan sıyrılmak olabilir. Devletimizin bu sıkıntılı günlerde öncelikle uygunsuz inşaatlar, uygunsuz ruhsatlar ve inşaatçı-belediye ilişkilerine de odaklanması gerektiğini düşünüyoruz. Demir tavında dövülür. Bu acılar unutulmadan sorumlular ortaya çıkarılmalı ve böyle olayların tekrarlanmaması için gerekli önlemler alınmalıdır.