Çocukları ilkokula yeni başlayacak velilerin yıllardan beri karşılaştıkları sorunlardan biri bu yıl ortadan
kaldırıldı. Daha eylül ayı gelmeden özellikle büyük şehirlerde veliler hangi öğretmenin daha iyi
olduğunu araştırır ve çocuklarını o öğretmenin sınıfına kaydettirmeye çalışırdı. Her işte olduğu gibi bu
işin de bir piyasası oluşur ve bir kısım yöneticiler bundan nemalanırdı.
Bu yıl bu işten kurtuldu veliler. Kayıt işlemleri otomatik olarak bilgisayar aracılığı ile merkezden
yapılıyor. Ne çıkarsa bahtına. Ama bir sorun var ki yıllardan beri yasak olmasına rağmen bir türlü tam
olarak çözülemedi. Bağış rezaleti. Artık bağış açıkça istenmese bile dolaylı yollardan yine alınıyor.
Bunun başlıca nedeni ise savurganlık ve çoğu insanımıza bulaştığı gibi bir kısım öğretmenlerimize de
bulaşmış olan tüketim çılgınlığı illeti.
Eskiden sınıflarda klima veya kalorifer yoktu. Bir köşedeki odun sobasını erken gelen öğrenci veya
öğretmen tutuşturur, içine atılan büyücek bir para odun sönünceye kadar bununla idare edilirdi.
Odun ihtiyacı çevreden veya herkesin birer ikişer evden getirdiği odunlarla sağlanırdı. Şimdi klimayı
aç, beş dakika sonra sınıf sıcacık. Öğretmen hanımın elleri de kirlenmiyor sobaya odun atacağım diye.
İyi ama biraz sonra sınıf çok sıcak oldu, çocuklar terlemeye başladı. "Evladım, sınıf çok sıcak oldu. Şu
pencereyi aç da ortalık biraz serinlesin". Sınıf çok sıcak oldu diyeceğine şu klimayı, ya da kaloriferi
zamanında kapatsana.
İnsanlar para ceplerinden çıkmayınca her şeyi bedava sanıyor. Tıpkı kredi kartlarını sonuna kadar
boşaltıp ödeme günü oflayıp pufladıkları gibi. Elektrik parası gelince bu sefer de sağa sola yalvarmaya
başlıyorlar sınıfımıza yardım edin diye.
İşin kötüsü bu savurganlığı çocuklarımıza da aşılıyoruz. Bunun en büyük suçlusu da devlet. Devletimiz
vatandaşa iyilik yapacağım düşüncesiyle bundan bir süre önce okul kitaplarını bedava yaptı. Artık
öğrenci okula başladığı gün kitaplarını sırasının üstünde buluyor. Bize göre bir çocuğa yapılabilecek en
büyük kötülüklerden biri bu. Çocuk küçük yaşta çalışmadan, emek veya para sarf etmeden bir şeylere
kavuşabileceği inancına saplanıyor. Ondan sonra da her istediği şeyi önünde bekliyor. Bu olmayınca
da sinirleniyor, kederleniyor. Ne yazık ki bu uygulamadan dönmek artık mümkün görülmüyor. Yıl sonu
görüyoruz, okunan bütün kitaplar çöp tenekelerinin önünde hurdacıların gelip almasını bekliyor.
İnsan elde etmek için çaba sarf etmediği şeyin kıymetini bilmez. Bir de okula gitmenin amacı bir şeyler
öğrenmek değil de sınav kazanmak olunca kitabın değeri kalmıyor.
Tüketim çılgınlığına bir örnek olay da Fethiyede cereyan etti. Geçtiğimiz gün bir yardım derneğinin
sayfasına bakıyordum. Bir köy okulunun birinci sınıf öğretmeni okula yeni başlayacak öğrenciler için
bir ihtiyaç kırtasiye listesi hazırlamış. Veliler bunları almak ve evlerinde bulundurmakla yükümlüymüş.
Belki de 20-30 kalem malzeme. Sınıf mevcudu ile çarpsan bir kırtasiyeci dükkanı açmaya yeter. Önce
acaba sayfada birileri mizah mı yapıyor dedim. Çünkü bu kadar malzemeyi çocuktan istersen ailesi
iflas eder. Ama gerçekmiş. Yardımsever dernek daha sonra malzeme yardımı yapan ailelere teşekkür
etmiş. Şimdi gayet iyi biliyorum, bu malzemenin yarısı yıl sonunda yine çöp tenekesini boylayacak.
Öğretmen defterlerin boyutlarını da sayfa sayfa tanımlamış. Benim çocukluğumda defterler saman
kağıdından yapılırdı. Kurşun kalem üzerinde zor kayardı. Tükenmez ise henüz icad edilmemişti. Yıl
sonu geldiğinde öğretmenimiz bizi uyarır, Çocuklar defterlerinizi saklayın, gelecek yıl inşallah yine
beraber olacağız. O zaman kullanılmış son sayfayı yeri belli olsun diye içine kıvırırsınız, kalan sayfalara
oradan devam ederiz. Sonra bir gün Amerikadan defter kağıdı getirdiler. Bembeyazdı, satır çizgileri
ise yeşil renkteydi. Kalem üzerinde yağ gibi kayıyor, silgi leke bırakmıyordu. Üzerine yazmaya
kıyamazdık.
Birden geçmişe gitti aklım yine. İlkokulda, orta okulda okuduğum kitapların çoğu duruyor. Üniversite
kitaplarımı zaten eksiksiz saklıyorum. Yalnız benim değil, rahmetli babamın bundan yüz on yıl önce
Sultan Reşat zamanında lisede okuduğu kitaplar da duruyor. Onlara da ara sıra çıkarıp bakarım.
Şimdi Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Tekine çok iş düşüyor. İşe hızlı başladı, çok önemli yeniliklere imza
attı. Ama yetmez, daha yapacak çok iş var. Bize göre öncelikle öğretmenleri toplayıp onlara tasarruf
bilincini aşılaması gerek çok geçmeden.