Geçtiğimiz gün yeni seçilen yöneticileri kutlamak için Ak Parti binasını ziyaret ettim. Yönetim kurulundan nöbetçi arkadaş masasının başında oturuyor, karşısındaki yaşlıca, modern görünümlü bir bayan ile konuşuyordu. Dedim ki herhalde uluslararası siyasi durumun Türkiye'ye yansıması konusunda kafa patlatıyorlar, kulak misafiri oldum. Yanılmışım. Kadıncağızın bir para derdi vardı. Tam anlayamadım, maaşı mı eksik yatmış, buna benzer bir şeyler. Birkaç kere dışarı çıktı, bir süre sonra elinde evraklarla döndü, biraz daha konuştular. Sonunda yöneticinin tavsiyelerini not alarak gitti. Baktım yönetici sıkılmış, ama görev icabı halini belli etmiyor.
O gitti, sırada bekleyen iki vatandaş korka korka içeri girdiler. Depremzedeymişler, paraları bitmiş, partiden para istiyorlar. Yönetici bu işe Sosyal Hizmetler Müdürlüğünün baktığını söyledi. Teşekkür edip, yöneticiye arkalarını dönmeden saygılı bir şekilde odadan çıktılar.
Sonra biraz kılıksız bir adam içeri damladı. Selam sabah vermeden başladı ne kadar iyi bir partili olduğunu anlatmaya. Anlattıkça anlattı. Biz konuya girmesini bekledikçe o kahramanlıklarını anlatmaya devam etti. Sonunda sen beni dinlemiyorsun diye yöneticiye çatarak gitti.
Arkasından bir kocakarı. O da para istiyor. Yönetici onu sekretere yolladı. Sekreter ismini almak istemiş, o ismini vermemiş, anladım siz bana para vermeyeceksiniz demiş.
Biz bu kadarını gördük, gün boyu kim bilir kaç kişi o kapıyı aşındırıyordur.
Bütün bunlar neden oluyor? İşsizlik ve fıkaralık diyorlar ama değil. Devletten karşılıksız para isteme geleneğinin arkasında Osmanlı devrinden gelen alışkanlıklar yatıyor. Vaktiyle devlet fetih yapar, bu fetihlerden gelen parayı ahali arasında paylaştırırdı. Fetihler bitti, para musluğu kesildi, devlet battı. Ama gelenek devam etti. Cumhuriyetin ilk yıllarında insanlara çalışıp para kazanmaları öğretilmeye çalışılsa da devleti güvencede tutmak için çıkarılan 657 sayılı devlet memurları yasası giderek işsiz ve beceriksiz insanların memuriyete kapağı atarak ömür boyu garantili maaş sahibi olmalarına imkan tanıdı. Daha sonraları çok partili demokrasiye geçilmesiyle birlikte tüm devlet kurumlarına memur veya işçi fark etmeksizin eleman alma yarışına geçildi. Kadrolar şiştikçe şişti; üretmeden maaş alan inanların cezasını enflasyon olarak tüm millet çekti.
Bu duruma son vermek 1984 yılında iktidara gelen Turgut Özal hükümetine nasip oldu. Yapılan geniş çaplı özelleştirilmelerle devletin işçi ve memur kadroları olabildiğince azaltıldı, böylece insanlara karşılıksız maaş verme devri büyük ölçüde son buldu. Şimdi işler oldukça zorlaştı, KPSS, mülakat derken boş kadrolara kapağı atmak oldukça zorlaştı. Ama insanımız onun da kolayını buldu. Eğitim sistemimiz şu son 40-50 yıl içerisinde diplomalı cahil yetiştiren bir ucubeye çevrildi.
Bunda herkesin suçu var. Çocuklarını iyi bir üniversiteden mezun edip çok paralı bir işe yerleştirmeye çalışan velilerden tutun, kasaba esnafından oy alabilmek için her kasabaya üniversite kuran siyasetçilere kadar suç ortağı. Buna İmam Hatipleri yok etmek için ortaya atılan sekiz yıllık ilköğretim faciası da eklenince sanayide çırak yetişmez oldu. Sanayi önümüzdeki birkaç yıl içinde elemansızlıktan felç olma durumunda. Öte yandan ihtiyaca göre üniversite kurmayıp en masrafsız şekilde yüksek okul açan YÖK kararları sonucunda hiç bir becerisi olmayan milyonlarca üniversite mezunu işsiz beklerken, özellikle tıp gibi birçok alanda yetişmiş üniversite mezunu bulunamıyor .
Ortalıkta bu kadar diplomalı işsiz varken sınırlı devlet kadrolarında yer kapabilmek için gençler siyasi parti koridorlarında kuyruğa giriyorlar. Devlete terör unsurlarının sızmasını önlemek için haklı olarak çıkarılan mülakat sistemi temizlik işlerine eleman alımında da uygulanmaya başlayınca iş çığırından çıkıyor. On kişilik kadroya yüz kişilik başvuru olunca, bunların tamamına yakını iş veren durumundaki siyasi parti örgütlerinde bir arayış içine giriyorlar. İşe alınan on kişi seviniyor, alınamayan doksanı daha bir gün önce göklere sığdıramadıkları siyasi partiye bela okumaya başlıyorlar.
Bazı siyasiler ise daha esnek davranıyorlar. Örneğin Osman Abi kendisine iş için başvuran CHP li gençlerin hemen hepsini işe alıyor. Ama belediyede yapacak iş yok. Üniversite mezunu sapasağlam gençlerin eline bir süpürge veriyor, ara sokakları süpürmesi için görevlendiriyor. Ben bir ara Macaristanda bulundum. O zaman başta komünist yönetim var. Baktım parklarda yaşlı başlı biraz da kılıksız kadın ve erkekler ellerinde çöpçü malzemeleri bir köşede yemeklerini yiyip şarap içiyorlar. Merakla sordum kim bunlar diye. Orada çalışmak isteyen emekliler isterlerse sokak süpürgecisi ve benzer işlerde ufak bir ek ücret karşılığında çalışıyorlarmış. Biz gençleri süpürgeci olarak kullanıp onları harcamayız dedi yetkili.
Öğrendiğimiz kadarıyla devlet mülakat işini kaldıracakmış. Mülakat ancak devlet güvenliğini ilgilendiren işlerde çalışacak personel için gerekli olacakmış. Bu konuda muhalefet de olumlu görüş bildirmiş. Şimdi yapacak iş eğitim sistemimizi sınav ve diploma odaklı olmaktan çıkarıp gerçekten bilgi ve beceri sahibi insanlar yetiştirecek biçimde yeniden düzenlemek. Bu konuda hem iktidar, hem de muhalefetin el birliği ile gayret göstermesi gerekir diye düşünüyoruz.