PKK Terör Örgütü lideri Apo sonunda konuştu. İmralıya giden DEM Partili iki milletvekiline verdiği
beyanatta uzun uzadıya barış, kardeşlik, insanca yaşama gibi konulara değindi. Bunları sağlayabilmek
için elinden gelen her şeyi yapmaya hazır olduğunu söyledi. Bizim düşüncemize göre ise hiç bir şey
söylemedi.
Öcalanın bu konuşmada "Asarım, keserim, yaşasın bağımsız Kürdistan, çok yaşa halk savaşı gibi
söylemlerde bulunmayacağı önceden belliydi. Böyle bir şey yapacak olsa devletimizin eline büyük bir
koz verir ve ordumuzun Suriyedeki PKK-PYD yapılanmasına karşı harekata geçmesi için yeşil ışık
yakmış olurdu. O ise beklenildiği gibi ağzından barış özlemi dolu bir konuşma yaptı, sanki ağzından bal
damlıyordu. Ama bu işlerin nasıl gerçekleşeceğine, kimin, ilk adımı nasıl atacağına dair bir ipucu
vermedi. İmralıda geçirdiği yıllar onu siyasette ustalaştırmış, topu taca attı. Belli ki devletimizin
tepkisini ve atacağı adımları bekliyor, örgütüne ona göre yön vermeye çalışacak.
İşin bir de uluslararası yanı var. Aponun ipi başta ABD olmak üzere Batının elinde. Batı bu konuda ne
diyecek? Şimdiye kadar mazeret mevcut idi. Eski Suriye yönetimi yine bir ABD tezgahı olan DEAŞ ile
başa çıkamayacağını beyan etmiş ve Batının bu terör örgütüyle savaşması için ülkesine asker
göndermesine razı olmuştu. Böylelikle Fıratın doğusu ABD, İngiliz ve Fransız askerlerinin himayesinde
fiilen PYD terör örgütünün eline geçmişti. Şimdi ise Batılı güçlerin Suriyede kalmasının hukuki
dayanağı kalmamış bulunuyor. Yeni Suriye yönetimi bu güçlere " Siz gidin, ülkemde disiplini kendim
sağlayabilirim" diyor. Yani eninde sonunda Batıya yol gözüktü, ama ne zaman.
Küresel çete Ortadoğuya çöreklenmek için eline geçmiş olan bu fırsatı elinden kaçırmak
istemeyecektir. Onun amacı kendi küresel kapitalist gücünün dışındaki bütün güç odaklarını
parçalayıp etkisiz hale getirmektir. Bu amaca varmak için akla gelmedik yöntemler kullanır. Tıpkı aşırı
dinci DEAŞ örgütünü kullanıp onu Müslüman ülkelerde kavga çıkartmak için kullandığı gibi.
19. yüzyıla bakarsak Batının, o zaman başta İngilizler vardı, hedefi Osmanlı ve Rus
İmparatorluklarıydı. Osmanlıyı onu oluşturan çeşitli etnik unsurlara bağımsızlık vaad ederek
parçaladılar. Sonunda da I. Dünya Savaşıyla son darbeyi vurdular. Arabistanın nasıl bölüneceğini konu
eden Sykes-Picot anlaşması, Anadolunun taksimini içeren Sevr anlaşması bunun örnekleridir.
Arabistanı tek bir Arap devleti halinde bırakmadılar, çeşitli kral ve sultanların idaresinde karmaşık bir
yapıya çevirdiler. Hatta Suriyeye de uygun bir kral bulamadılar, bu ülke 25 yıl daha Fransız
himayesinde kaldı.
Rusyanın durumu ise daha ilginç. Bu ülkeyi yıkmak için komünistleri kullandılar. Hatta o tarihlerde
her taşın altından çıkan, kendisine komünist süsü vermiş, aslında çok taraflı bir ajan olan Parvus isimli
maceraperest bir Yahudi komünistlerin lideri Leninin sürgünde bulunduğu İsviçreden Rusyaya
dönmesi için yardım etti. Ama Lenin Bu adam Rusyaya gelirse bizi de böler" deyip Parvus'un
Rusyaya girmesini engelledi. Batı Çarlığı komünistleri kullanarak yıktı ama işler istediği gibi gitmedi,
Çarlığın yerine kurulan Sovyetler Birliği Batıya uzun yıllar kafa tuttu.
Dönüp yine Suriyeye bakalım; küresel çetenin askerlerini sessizce geri çekip Suriyeyi gerçek
sahiplerine bırakacağını düşünmüyoruz. Çünkü böyle bir durumda harekete geçecek olan Suriye Milli
Ordusu kısa süre içinde PYD çetesini ortadan kaldıracak ve ülke bütünlüğünü sağlayacaktır. O halde
Batının elinde bir tek seçenek kalıyor, barışı ister görünüp işi sürüncemede bırakmak. Kanımızca bir
süre sağa sola saldırmaya son verecekler, çeşitli kanallardan görüşme istekleri ortaya sürecektirler.
Ancak bu görüşmeler gerçekleşse bile gündeme getirecekleri talepleri ateşkes, silahları bırakmak,
örgütün siyasi bir güç olarak tanınması, özerklik, federasyon biçiminde olacaktır. Bu taleplerin hiçbirisi
de Suriye yönetimi tarafından kabul edilmeyeceğinden tekrar başa dönülecek, bitmeyen müzakere
turlarına devam olunacaktır.
Kanımızca burada amaç Suriye hükümetinde başka biçimlerde sorunlar çıkarmak ve Fıratın Doğusu
konusunu gündemden uzak tutmaktır. Bunu başarabilirler mi? Evet. Bu konuda Türk Devleti ve Suriye
Devleti çok dikkatli olmalı ve karşı tarafın işleri sulandırarak sürüncemede bırakmasına engel
olmalıdır. Bu iş mutlaka kısa sürede bitirilmelidir. Bizim vereceğimiz süre ABD Başkanı Trump'ın
iktidarı resmen devralıp hükümetini onaylatana kadardır. İşte o zaman ABD'nin tutumu belli olacak,
Batılı koalisyonun içinde çelişkiler varsa ortaya çıkacak ve biz de ona göre tavrımızı alacağız.
Düşüncemiz odur ki Öcalan da bizimle aynı görüştedir. O da harekete geçmek, anlam taşıyan bir
öneride bulunmak için Trumpı bekliyor. Bakalım, göreceğiz.