Dünya çok hızlı bir değişim sürecinden geçiyor. Dolara, dolayısıyla ABD egemenliğine bağlı dünya düzeni dolar esaretinden kurtuluyor. Dolar güç kaybettikçe de Batı dünyasının siyasi gücü bitiyor. Rusya, Çin, Türkiye, Hindistan, İran, Brezilya ve son zamanlarda bunlarla aynı çizgiye gelen bir kısım zengin Arap ülkeleri dolardan bağımsız bir ekonomik ve siyasi düzenin öncüleri olarak ortaya çıkıyor.
Bu süreç ABD'nin yanlış hesaplar sonucu Ukrayna'yı Rusya'ya karşı kışkırtması ertesinde çıkan savaşla birlikte daha da hızlandı. ABD Ukrayna ile Rusya'nın savaşması halinde Rusya'nın uygulanan yaptırımlar nedeniyle kısa sürede ekonomik olarak çökeceğini ve teslim olacağını düşünmüştü. Ama bunun tam tersi oldu, Rusya hiç beklenilmediği kadar ekonomik güç kazandı.
Şimdi bu sistemler savaşının bir perdesi de Türkiye'de oynanmakta. Bir tarafta Dolar egemenliğine son vermiş, bağımsız, üreten ve diğer ülkelerle ticareti öne çıkarıp zenginleşen Türkiye'yi savunan Cumhur İttifakı, karşısında da Dolara ve Batı'ya körü körüne bağlı, onun emir eri konumunda bir Türkiye'yi düşleyen, bölünmüş ve kendi içinde kavgalı bir ülke sevdalısı Millet İttifakı var. 14 Mayıs seçimlerinde kazanan hangi taraf olursa olsun karşı tarafın sesi daha az çıkacağa benziyor.
Bu savaşta propaganda çok önemli. Her iki taraf da görüşlerinin doğru ve geçerli olduğunu karşı tarafa kabul ettirebilmek için son güçleriyle çalışıyorlar. Eskiden propaganda gazeteler, radyo ve televizyonlar aracılığı ile yapılır, seçim zamanı yaklaşınca buna sohbet toplantıları ve mitingler de eklenirdi. Şimdi ise buna dijital medya da eklendi. Neredeyse hepimizde bulunan akıllı telefonlar aracılığı ile karşı tarafın sesini cebimizde duymamız, yüzünü gözlerimizle her an görmemiz mümkün. Bu durumda karşılıklı, yüz yüze konuşarak propagandanın önemi de ortaya çıkmış oluyor.
Herkese, her şey anlatılır mı, kime neyi, ne kadar söyleyelim de etkili olsun. Bu günlerde en çok aklımızı kurcalayan soru bu. Kanımızca her kese her şeyi anlatmak doğru bir iş değil. Hatta karşımızda olan bir kısım kimselere hiç muhatap olmamak en doğrusu diye düşünüyorum. Çünkü bazı sosyal medya tartışmalarında da gördüğümüz kadarıyla birisi ortaya bir yalan atıyor, diğeri de bunu düzelteceğim diye uğraşıp duruyor. Boşuna zaman ve güç kaybından başka bir şey değil.
O halde karşı tarafta hangi insanlar var, bunlar neden o tarafa geçmiş, bunu iyi bilmek gerek. Türkiye'de Tanzimatla birlikte içimize akıtılan bir Batılılaşma zehiri var. Ne yazık bu zehir birçok insanımızı baştan aşağıya kuşatmış. Batının her şeyinin doğru ve güzel olduğuna inanmış bunlar. Dolayısıyla İslâma ve Doğu düşüncesinin her türlüsüne karşılar. Bu tayfayı da ikiye ayırmak mümkün, bir kısmı Atatürk'ün milliyetçilik anlayışının etkisiyle milliyetçilikten taviz vermiyorlar, yaşayış biçimimiz Batılılar gibi olsun ama onlardan bağımsız olalım diyorlar. Bir kısmı ise Türklük ve Müslümanlıkla her türlü bağı koparmış bir bir takım. Bu takıma lâf anlatmak beyhude olur, bırakalım yollarında gitsinler. Ama milliyetçilikten taviz vermeyen Batıcılara hem milliyetçi hem de Batıcı olunamayacağını ABD ve Batı'nın PKK'ya yapmış olduğu destekleri örnek göstererek anlatabiliriz. Bunlarda biraz da olsa ümit var.
Ama bütün bu tartışmanın içinde en önemli kesim olaya ideolojik olarak bakmayıp ekonomik açıdan bakanlar. Hayat standartlarında bir bozulma olmadığı sürece kurulu düzene uyarlar, bir sıkıntı olursa Fransa'da olduğu gibi sokaklara dökülürler. İşte muhalefet cephesi aslında iki tiyatroyu birden oynuyor. Bir taraftan dinine ve milliyetine bağlı seçmene ne kadar iyi Müslüman olduğunu göstermek için bir gecede üç beş kere iftar yapıyor, bir taraftan da soğan, sarmısak edebiyatı yapıp, olmadık yalanlar uydurup insanları fakir olduklarına inandırmaya çalışıyor. Açıkça ilan ediyoruz, gerçekten insanlar onların iddia ettiği gibi fakirleşmiş olsaydı, şimdiye kadar kitleler sokağa dökülmüş, hükümet de bu hareket karşısında dayanamayıp istifa etmiş olurdu.
Rakamlar meydanda, esnaf olsun, tüccar olsun, ücretli olsun, artan fiyatlar karşısında onların da kazancı artıyor. Böylelikle insanların yaşam düzeylerinde kayda değer bir fark oluşmuyor. Örneğin benim emekli maaşım 2021 yılında 2500 liraydı, şimdi ise 7500 lira. O zaman ekmek 2 liraydı, şimdi ise 5 lira. Süt üreticiden 3 liraya alınıyordu, şimdi ise 10 lira. Örnekler bitmez... Mizah olsun diye buraya ABD'nin Kuzey Kore'yi eleştirmek için yaptığı bir propaganda filminden söz edelim. Resimde üç asker yan yana, birisi çok kısa boylu, Kuzey Kore askeri. Diğer ikisi oldukça uzun boylu, birisi Güney Kore, ötekisi ise ABD askeri. Resmin altındaki açıklama şöyle: "Kuzey Kore askeri yeterli beslenemediği için boyu kısa kalmış". Kısa boylulara sesleniyorum, bol bol yemek yiyin, belki boyunuz uzar.