Cogito Ergo Sum
Düşünüyorum, çünkü varım anlamına gelen bir Latince deyiştir. 17. yy Fransız düşünürü Descartes
tarafından söylenmiştir. Eski zaman filozoflarının çoğu tanrı tanımazdı. Zamanlarının çoğunu
varoluşun nedenlerini araştırmakla tüketirlerdi. O devirlerde varoluş konusunda iki görüş çarpışırdı.
Bunlardan biri evrenin gerçekten var olduğu, insanın duygularıyla bu varoluşu algıladığı biçimindeydi.
İkinci görüş ise aslında evren diye bir şeyin bulunmadığı, bütün algıladıklarımızın hayallerimizin bir
ürünü olduğu biçimindeydi. Buna gör Descartes düşüncesi birinci görüşe daha yakındır diyebiliriz.
Eski zaman filozofları boş tartışmalarla uğraşadursun, o zamanlar insanlar işleriyle güçleriyle uğraşır
hayat mücadelesinde günlerini geçirirlerdi. Şimdi teknoloji ilerledi, internet dediğimiz icat cebimize
kadar girdi. Artık her türlü bilgiyi, doğru veya yanlış, gerçek veya sanal cep telefonumuzun bir tuşuna
dokunmakla elde edebiliyoruz. Esas sorunda burada karşımıza çıkıyor, bize ulaşan bilgilerin ne kadarı
gerçek dünyayı yansıtıyor, ne kadarı birilerinin hayal ürünü, bunu anlamakta zorluk çekiyoruz.
Bilgilerinin gerçek olup olmadığını sınayıp, onları süzgeçten geçiren bir aygıt olsa işimiz kolay. Basarız
düğmesine, alet hayal ürünü bilgileri silip atar, biz de rahatlarız. Böyle bir alet olmadığına göre işimiz
zor gibi görünüyor. Hele yapay zeka denilen bir ucube çıktı, sürekli kafasına göre yalan üretiyor. Biz de
ne güzel oldu bu, düşünmekten kurtulduk, o bizim yerimize düşünüyor diye seviniyoruz. Yakında
sanal dünyanın dehlizlerinde kaybolup gidersek hiç şaşmayalım.
Gerçekte yapay zeka bizim yerimize düşünmüyor. Birileri ona ne yapacağını önceden öğretiyor, o da
kendisine öğretilenleri papağan gibi tekrarlıyor. Aslında yapay zeka kullanmadan da sanal gerçeklik
yaratabiliriz, ama bu biraz uğraş gerektirdiği için insanlar şimdi işin kolayına kaçıyor. Sanal gerçekliğin
amacı nedir diye sorarsak şu ortaya çıkıyor; bir kısım egemenler dünyayı olduğu gibi görmemizi
istemiyorlar, onların istedikleri gibi bir dünyanın var olduğunu sanmamızı istiyorlar. Böylece kendi
tasarımlarında bir dünya oluşturuyorlar ve bunu gerçekmiş gibi bizlere sunuyorlar. Şu an siyasette
gördüğümüz , başta CHP olmak üzere muhalefetin içinde bulunduğu ruh hali sanal dünyada yaşıyor
olmanın neye benzediğini bizlere çok iyi gösteriyor. Onlar dünyayı ve ülkemizi olduğundan farklı
gösteren sanal bir anlatımın esiri olmuş, kendilerine sunulan bu hayal dünyasını gerçekmiş gibi kabul
ederek yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Hayatlarının her anında gerçeklerle karşılaştıklarında da
isyan ederek tepkilerini dışa vuruyorlar. Bizler ise neyin gerçek, neyin yalan olduğunu çözebilmek için
uğraşıp duruyoruz.
Birkaç örnekle sözümüzü noktalayalım. Ukraynalılar geçtiğimiz hafta bazı Rus üslerine saldırarak
buradaki yaklaşık 40 kadar bombardıman uçağına ağır hasar verdiler. Olayın görüntüleri ilk defa
medyaya düştüğünde şöyle bir harita gözümüze çarptı. Bir drone Ukraynadan kalkıyor, 4000 km yol
giderek Sibiryada bir hava üssünü bombardıman ediyor. Drone teknolojisini bilmesek Ukraynadan
kalkan bir dronun 4000 km uçup bombalamayı yaptığını sanacağız. Hemen itiraz ettim; drone bu
kadar uzun menzilli değildir, olsa olsa birileri küçük droneları bir kamyonla gizlice üssün yakınına
taşımış, sonra da uzaktan komutla bunları uçurmuştur. Dediğimizin doğru olduğu ertesi günkü
haberlerde anlaşıldı.
Sonra bir görüntü geldi karşımıza; dört beş tane tahrip olmuş üst üste yatıyor, yerde enkaz parçaları,
bir yerden de dumanlar tütüyor. Hemen bu bir yapay zeka ürünü resim dedim. Çünkü hiçbir hava
üssünde uçaklar domates kasalar gibi üst üste yerleştirilmez, aralarında en az 40-50 metre aralık
bırakılır. Ertesi gerçek bombardıman resimleri medyaya düştü. Aralarında mesafe bulunan uçakların
bir kısmı kanadından, bir kısmı kuyruğundan hasar almış, yanıyor, aradaki bir kısmı ise hasarsız
duruyor. İşte gerçek budur dedim. Ama bilmeyenler önceki facia görüntülerine inandı.
Bir başka örnek, bu daha masum. Birisi 1960 yılı Erzurum'da bir cadde diye paylaşmış. Caddede birkaç
adet 1925 model taksi var. Ama kimisi sağdan, kimisi soldan gidiyor. Ayrıca birkaç fayton var. Ben o
biçim fayton Türkiye'de görmedim. Baktım 1880li, yıllarda New York şehrinde çalışan faytonların
aynısı. Onlar da yönlerini şaşırmış. Cadde ise kahverengi bir asfaltla kaplı, ortada ise düzgün bir şerit
çizgisi. Bazıları Ah güzel Erzurum diye yazmışlar bile. Anlaşılan bu yapay zekayı oluşturan biraz
acemiymiş, Erzurum hakkında yeterli bilgi depolamamış, alet de elinde bulduğu ne varsa resme
yerleştirmiş.
Bu bir hatıra resmi, olsa da olur, olmasa da. Şimdi sormak gerek, gerçekleri istediğimiz gibi
çarpıtabiliyoruz, hatta onları birilerine aktarma işini ne yapacakları belli olmayan bir kısım makinalara
devrediyoruz. Bu durumda oluşabilecek ve bizleri sanal dünyaya inanıp yanlışlara sevk edebilecek
tehlikelerin farkında mıyız? İletişin Başkanı Fahrettin Altın Bey'e buradan sesleniyoruz ...;Bizim iletişim
konusunda fazla bir uzmanlığımız yok, yetkimiz de yok. Acaba siz bu yaklaşan tehlike hakkında bir
önlem aldınız mı ?