İnsanların birbirleriyle karşılaştıkları zaman el sıkışması adetinin nereden geldiğini biliyor muydunuz? Bir zamanlar özellikle gece vakti sokaklar çok tehlikeliymiş. Karanlık bir sokakta karşınıza birileri çıkıp sizi soyar, hatta öldürebilirlermiş. Buna karşı zaten herkes gece gündüz silahlı dolaşırmış. Bir saldırı olduğu zaman bu silahla kendisini korurmuş. İşte gece vakti sokakta karşılaşan iki insan birbirlerine saldırmayacaklarını kanıtlamak için sağ ellerini karşısındakinin sağ eline dirseğine kadar uzatarak sıkar, böylelikle elinde kılıç veya başka bir silah olmadığını kanıtlarmış. Bu alışkanlık giderek bir saygı ve selamlaşma gösterisi haline gelmiş.
Öte yandan hasımlar ve düşman kişiler buldukları ilk fırsatta silahlı kavgaya tutuşur ve kan dökerlermiş. Medeniyetin ilerlemesiyle bu çeşit kavgalar azalmış, vekalet savaşları, gizli savaşlar, ekonomik savaşlar kılıç düellosunun yerini almış. Aslında birbirinin can düşmanı olan şahıslar karşılıklı el sıkışmışlar, hatta aynı masada oturup birlikte yiyip içmişler, hiçbir şey yokmuş gibi sohbet etmişler. Bu yalancı tavırlar siyasete de yansımış. Örneğin Çin başkanı ile ABD başkanı BM toplantısında birlikte resim çektirmişler. Başlar böyle yaparsa ayaklar da onları taklit eder. Siyasetçiler yüzlerinde bir maske ile dolaşır olmuşlar. Bunun da adına ilm-i siyaset diyorlar.
Siyasetçilerin olduklarından farklı görünmeye çalışmaları bir bakıma anlaşılabilir. Çünkü bir siyasetçi olarak farklı kesimlerden taraftar edinmek zorundasınız. Birinin hoşuna giden, diğerinin hoşuna gitmeyebilir. Ama zıt kutuplardan aynı anda taraftar edinmeye çalışırsanız işler karışır. Gün gelir kim olduğunuzu kendiniz de unutursunuz.
İşte Türkiye'de siyasetin durumu da yavaş yavaş buna benzemeye başladı. Siyasetçiler bir gün bir türlü, öteki gün başka türlü konuşuyorlar. İnsan bunların hangi dediğine inanacağına şaşırıyor. Bu konuda en şanslı olanlar ise MHP ve HDP. HDP malum, ben ırkçı, milliyetçi, İslam karşıtı bir Kürt partisiyim. Amacım Türkiye'den parça koparmak diyor. Beğenirsin veya beğenmezsin. MHP ise ben Türk İslam milliyetçisiyim diyor. Gelen gelir, gelmeyen gelmez.
Öteki partilere gelince durum biraz karışıyor. CHP bu konuda sıkıntılı. Bir taraftan kendi esas tabanı olan Atatürkçüleri idare etek zorunda. Diğer yandan oylarına muhtaç olduğu HDP'yi karşısına almaması gerekiyor. Seçimi kazanabilmek için Müslümanların oyuna da muhtaç olduğunu biliyor. Bir bakıyorsunuz allayıp, pullamış bir bayana türban takmış Müslümanlara göz kırpıyor. Sonra kullandığı mankene bir gün önce hangi kılığı giydirdiğini unutuyor, kadını dekolte bir kılıkla LGBTI'leri desteklerken görüyoruz.
Bu konuda en sıkıntılı İYİ Parti ile Ak Parti'den ayrılan DEVA ve Gelecek partileri. Bu her üç parti de Ak Parti ve MHP'den oy çalmak için kurulmuş. Bu bakımdan onun söylemlerine yakın olmak zorundalar. Farklı dursalar o kesimden oy alamayacaklar, aynı şekilde konuşsalar o zaman da vatandaş "maden sizin farkınız yok, neden ayrısınız" diye soracak. Gerçi DEVA ve Gelecek partileri giderek siliniyor ama İYİ Parti direniyor.
Bu direniş ise Meral Hanım'ı oldukça zorluyor. Bir taraftan Ak Parti ile söylem birliği içinde ol, bir taraftan ona karşı çık, bir taraftan da HDP'yi küstürme.. Oldukça sıkıntılı bir durum. HDP'yi savunsa kendi içindeki milliyetçilerden ses geliyor. Karşı çıksa birileri masaya alttan tıklatıyor. Allah kolaylık versin.
Türkiye'nin partisi Ak Parti ise bu konuda oldukça rahat. Saklayacak, gizleyecek bir şeyi yok. Yaptığımız, yapacaklarımızın teminatıdır diyor. Projelerini bir bir sıralıyor. Bu konuda en büyük görev de Cumhurbaşkanı Erdoğan'a düşüyor. Gün gün farklı ortamlarda konuşuyor, farklı kesimlere hitap ediyor.
Ancak Erdoğan'ın söylemleri herkese ulaşmıyor. Kanımızca kamu oyu olup bitenler konusunda oldukça habersiz. Örneğin ekonomi konusunda son alınan faiz indirimi kararlarını anlayabilmiş değil. Bütün büyük ülkeler faiz yükseltirken biz neden indiriyoruz diyorlar. Tabi muhalefet de "bunlar cahil" diye yapıştırmakta gecikmiyor. Dünyanın son geldiği durum, doların rezerv para olmaktan çıkarılması, ABD'nin dünyanın tek egemeni olmasına son verilmesi gibi konular henüz bizim seçmenin kafasını karıştırmaya devam ediyor.
Bu konuda Erdoğan'a yardımcı olmak bütün Ak Parti yöneticilerinin görevi. Düğün ve cenaze törenlerine katılmak dışında vatandaşla birebir muhatap olup bu konuları ona anlatmak zorundalar. İnanıyoruz ki vatandaşımız son siyasi gelişmeler konusunda bilgilendikçe Ak Parti'ye olan eğilimi daha da artacaktır.