Geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle konuştu' Ak Parti örgütünün partimize ve ülkemize
hizmet edecek yetenekli yeni kadroları göreve getireceğine inanıyorum". Erdoğan'ın bu dileğine biz
de aynen katılıyoruz. Ancak bir kısım soruları sormaktan da kendimizi alamıyoruz. Bu iş nasıl olacak,
örgüt bu kadroları nasıl, hangi yöntemle seçip de göreve getirecek?
Klasik öğreti şöyle söyler. Üyeler mahallelerde örgütlenerek kendilerini en iyi temsil edecek delegeleri
seçerler. Bu delegeler de ilçe kongrelerini oluşturarak ilçe yöneticilerini ve ilçelerini ilde temsil edecek
delegeleri seçer. Bu süreç il düzeyinde devam eder. Sonunda büyük kongreye gidilir, orada genel
başkan ve partiyi yönetecek yöneticiler seçilir.
Bu yöntem çok demokratik gibi görünse de çeşitli sorunlar çıkardığı uzun yıllar içinde pratikte
görülmüştür. Bunların başlıcası ise örgüt bütünlüğünün bu uygulama sonucu tehlikeye düşme
olasılığıdır. Şöyle ki bir göreve talip olan kişiler doğal olarak etraflarında bir taraftar çemberi
oluşturur. Bu taraftar grupları bazen ipin ucunu kaçırır ve aralarında sürtüşmeye başlar, hatta bir
kısım partilerde gördüğümüz gibi iskemlelerin havada uçuştuğu kongrelere bile neden olur.
Seçimler biter, seçilen seçilir, seçilemeyen ve çevresindekiler oturup yeni seçilenlerle birlikte
çalışacakları yerde başlarlar işlere takoz koymaya. Bu sıkıntı öyle boyutlara ulaşır ki örgütte
bölünmelere bile yol açabilir.
Bu durumun önüne geçebilmek için başta Ak Parti olmak üzere birçok partiler yönetime gelecekleri ve
adayları belirlemek için merkez yoklaması denilen bir sistem icad ettiler. Örneğin MHP seçimdeki tüm
adaylarını merkez yoklamasıyla belirliyor. Bu parti bir disiplin partisi olduğu içim kimse adayları
tartışmaya açmıyor ve gidip oyunu gösterilen doğrultuda kullanıyor. CHP'de durum biraz daha farklı,
seçimler geldiğinde merkez yoklaması mı, delege seçimi mi olsun tartışması tüm partide alevleniyor.
Sonunda bir kısım adaylar delege seçimiyle, bir kısmı ise merkez yoklamasıyla belirleniyor. Son hafta
CHP'de gerçekleşen tüzük kurultayı da bu sorunların derinlemesine tartışılmasının sağlanması için
tertiplendi. Bakalım ne sonuç verecek.
Ak partide ise aday ve yönetici seçimi süreci biraz daha farklı yönetiliyor. Adaylar önce kendilerini
örgüte tanıtıyorlar. Sonra genel merkez tarafından çeşitli anketler ve diğer kamu oyu yoklamalarıyla
bu kişilerin toplum nazarındaki değerleri ölçüşmeye çalışılıyor. Bu arada örgütün sınırlı bir kademesi
önüne sandık konuyor, oylama isteniyor. Bütün bu sonuçlar genel başkan tarafından oluşturulan bir
kurulda değerlendirildikten sonra adaylar bu kurul önünde bir çeşit sınava sokuluyor. Yapılan
değerlendirme genel başkana sunuluyor ve kesin karar orada veriliyor. Bu şekilde belirlenen aday
listeleri seçmenin önüne sunuluyor, ister kongrede olsun ,ister yerel veya genel seçimlerde olsun
onaylanması isteniyor.
Görünüşte karmaşık ama daha adil, tartışmalara daha uzak bir sistem gibi görünen bu yöntemin de
sakıncalarını görmekteyiz. Örneğin önümüzdeki günlerde mahalle delegeleri seçilecek. Eskiden
olduğu gibi mevcut yönetim kurulu tarafından hazırlanacak bir delege listesi üyelerin önüne
konulacak ve bu listenin onaylanması istenilecek. Her ne kadar üyelerin farklı listeler hazırlayıp
bunların da gündeme alınmasını talep etmesi mümkün olsa da her nedense bu uygulama yapılmıyor.
Üyeler yönetimin hazırladığı listeleri yasak savma kabilinden onaylayıp işlerine, güçlerine devam
ediyorlar.
İlçe yönetimine gelmek isteyen adaylar ise bu listede onaylanan delegeler üzerinde işleyerek taraftar
kazanmaya ve yönetimi bir ucundan tutmaya çalışıyorlar.
O halde bu durumda değişmesi gereken kadrolar nasıl değişecek. Seçilecek olanların kendilerini
seçecek olanları belirlediği bir ortamda değişim nasıl olacak? Cumhurbaşkanı, seçilecek olan bilmem
kaç bin parti yöneticisini tanıyamaz, birileri ona bunu tanıtmak durumunda. Ama seçilecek olanları
getirip cumhurbaşkanının karşısına çıkaracak olanlar hep aynı kişiler. Bunları nasıl değiştireceğiz.
Örneğin Kütahya'da, Afyon'da, Kastamonu'da CHP'nın ummadığı bir zafer kazanmasına neden olan
yanlış aday belirlemenin sorumlusu kim. Kim Muğla'da Aydın Ayaydın'ı Cumhurbaşkanımızın önüne
getirdi de Muğla Büyük Şehir Belediyesini altın tepsi içinde CHP'ye teslim etti. Kim Fethiye'de seçime
üç gün kala bir çamur taşıma teknesini körfeze getirip bunun körfezi temizlemek için geldiğini iddia
ederek seçmeni aptal yerine koydu, kim Fethiye Belediye Başkanı aday belirlemesini kapalı zarf usulu
artırmaya dönüştürdü, bu adamı veya adamları nasıl değiştireceğiz. Bu soruların cevabını bilen varsa
konuşsun.