1973 yılı genel seçimler öncesiydi. Rahmetli Erbakan daha o sıralar Türk siyasetinde yeni yeni tanınıyordu. Başkanı olduğu Milli Selamet Partisinin sloganlarından biri de "bin tank, bin top, bin uçak, bin fabrika" idi. Kulağa hoş geliyor, insan keşke gerçek olsa diyordu ama sonra da bunun olamayacağını düşündüğünden bu partiyi pek de ciddiye almıyordu. İşte "Başbakan Erbakan, şakadan" espirisi de o sıralar ortaya çıkıştı.
Erbakan o seçimde başbakan olmadı ama başbakan yardımcısı oldu. Kısa bir süre sonra rahmetli Başbakan Ecevit'in önderliğinde Kıbrıs zaferi dahil çok önemli işler başarıldı. Ama ortada bir kan uyuşmazlığı vardı, koalisyon dağıldı. Erbakan daha sonra Milliyetçi Cephe Hükümetleri zamanında yine arkadaşlarıyla birlikte kabinede yerini aldı. Son olarak da yirmi yıl sonra 1996'da başbakan olarak bir yıl süreyle görev yaptı. Sonunda işbirlikçi bir kısım generallerin baskısıyla istifa etmek zorunda bırakıldı.
Bin tank, bin fabrika işi yine suya düşmüştü. Zaten o günlerde bunları yapabilmek gerçekten imkansızdı. Parlamenter sistem nedeniyle önce muhalefetle uğraşmak zorundaydınız. Bizim muhalefetimiz her şeye karşıdır. Bir fabrika yapmak istersiniz onun yapılaması gerektiği konusunda binlerce gerekçe ortaya atar, sizi mecliste engeller. Bu engeli aşabilirseniz karşınıza hukuk engeli çıkar. Muhalefeti destekleyecek biçimde tasarlanmış, kadroları ona göre biçimlendirilmiş sistem bir dizi hukuki gerekçeyle yolunuza taş koyar. Kazara bu engeli aşar ve işe başlarsanız ekonomi ile savaşmak zorunda kalırsınız. Örneğin bir işi ihale ettiniz, belirli bir fiyat üzerinde anlaştınız. Aradan geçen zaman içinde enflasyon hızla arttı, maliyetler katlandı. Ama yükleniciye fark verme yetkiniz yoktu. Adam da ya işi bırakıp kaçar, ya da çürük, ucuz malzeme kullanıp işi önünüze atardı. Çoğunlukla iş tekrar tekrar ihale edilir, bir türlü bitmezdi.
Kredi işleri de oldukça ilginçti. Örneğin bankalar yıllık yaklaşık % 5 faizle kredi veriyorken enflasyon yıllık % 50 lere varmaktaydı. Banka müdürüyle ortak olup krediyi kaptınız mı parayı bir işte kullanmanıza gerek yoktu. Oturduğunuz yerde zengin olmak işten değildi.
Bütün bunlara yıllardır beynimize kazınan, hem de "Türk, öğün, güven, çalış" diyen Atatürk'ün izinden gittiğini söyleyen bir siyasi hareket tarafından piyasaya sürülen "Su akar, Türk bakar", "Biz adam olmayız" söylemleri eklenince Erbakan'ın hayallerinin neden gerçekleşmediği çok iyi anlaşılır.
Şimdi işler değişti. Çalışmak isteyen hükümete ayak bağı olacak parlamenter sistem ortadan kalktı, yerine cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi geldi. Hukuki engeller büyük ölçüde yoldan çekildi. Ekonomi derseniz üretimi kolaylaştırılacak biçimde düzene sokuldu. Bir işi yapmak için istemek ve yaratıcı olmak yetiyor. İstek hükümetimizde fazlasıyla var. Bunu gören vatandaş da çalışmalara katkı veriyor. Bir tek sorun var önümüzde, o da yetenekli ve yaratıcı insan gücünü en kısa zamanda yetiştirmemiz gerekiyor.
Son günlerde sosyal medyada bir hesap dolaşıyor. Adamın biri deprem konutlarıyla ilgili bir dizi rakamlar vermiş. Sonuçta hükümetin söylediği gibi 319 bin konutun bir yılda tamamlanamayacağını anlatıyor. Rakamlara baktım, gerçeğe yakın. O halde ya hükümet gerçek dışı konuşuyor, ya da bu adam bir hesap hatası yapıyor.
Aklıma Amerikalı mucit Henri Ford geldi. Ford bilindiği gibi üretim hattı sisteminin mucidi. 1900 lu yılların başında otomobil imalatına başlamış. Önceleri otomobiller teker teker imal edilirmiş. Ustalar tezgahın başına geçer, hepsi aracın bir parçasını takar, bitince de yenisini toparlamaya başlarlarmış. Akşama kadar da üç beş araç ancak bitermiş. Ford düşünmüş, bu adamlar aracın etrafında dolaşıp dururken birbirlerine engel oluyorlar, biri aracın üstünde çalışırken diğerleri onu beklemek zorunda kalıyor. Arada bir de birbirlerinin ayağına dolaşıyorlar. Üretim hattı diye bir düzen kurmuş. Çok uzun, üzerinde onlarca araç dizilebilecek hareketli bir bant yapmış. Bu bantın önüne de sırayla işçileri dizmiş. Araç yavaş yavaş hareket ederken her işçi sorumlu olduğu parçayı takıyor ve sıradaki araca yöneliyormuş. Böylece her işçi tek bir iş yapacağından hem usta işçi aramaktan kurtulmuşlar, hem de işçilerin çalışırken birbirini engellemesinin önüne geçmişler. Üretimde birkaç kat artmış.
Bizim TOKİ'ye de böyle bir akıl gerek. Örneğin dört katlı bir binanın betonarme işleri yaklaşık bir ayda biter. Birinci katın betonu bittiğinde sıvasına, badanasına ve tesisatına başlar, yavaş yavaş yukarıya doğru gidersiniz. Sonunda çatıya başladığınızda alt katlar tamamlanmış olur.Bu şekilde eleman ve araç gereçlerinizi atıl olarak bekletmemiş olursunuz.
Biz inşaatçı değiliz, bunu bir örnek olarak söyledik. Eminim ki TOKİ yöneticileri benzer çabuklaştırıcı bir yöntem kullanıyorlardır. Bir yıl sonra konutların açılışını yapmak dileğiyle. Erbakan sağ olsaydı kulakları çınlardı. Bin fabrika yapamadık ama 319 bin konut yaptık derdik.