Emperyalist Batı sömürgeciliğin ilk çağlarında sömürmek istediği ülkeyi işgal eder, zenginliklerini yağmalar, insanlarını köle gibi çalıştırırdı. 20 yüzyıl başlarından itibaren böyle yapamaz oldu, insanlar uyandı, bağımsızlık savaşları başladı. Batı hemen yöntemleri değiştirdi. Ülkeleri işgal etmek yerine onların başına kendisi ile işbirliği yapacak yönetimlerin gelmesine yardımcı oldu. Bu iş eskisine göre biraz daha masraflı idi ama, olsun, yine de işe yarıyordu.
21. yüzyıla gelindiğinde iş biraz daha zorlaştı. Artık işbirlikçi yönetimler bir bir devriliyor, yerlerine ülkelerinin bağımsızlığına sahip çıkacak yönetimler geliyordu. Batı bunu aşmanın da yolunu buldu. Ülkelerdeki etnik grupları veya farklı dini toplulukları birbiri aleyhine kışkırtıyor, bunlardan birisine yardım maskesi altında o ülkeye askerlerini sokuyordu. Bu da olmazsa uluslararası toplumu ayaklandırıyor, barış gücü görüntüsü ile yine ülkeye el koymanın yolunu buluyordu.
Hiçbirisini beceremezse Suriye'de olduğu gibi DAEŞ gibi bir canavar yaratıyor, bununla savaş adı altında askerlerini oraya yolluyor ve kendi denetiminde PYD adında bir terörist Kürt devletinin kurulmasına yardımcı oluyordu. Bazen ise devletlerin başındaki akılsız yönetimler Batı'nın amaçlarına bilmeden hizmet ediyordu.
Bunların başında Yunanistan gelir. Kurtuluş savaşımız öncesi Anadolu'da yeni bir devletin kuruluşu başlamıştı. Bu devleti kurulmadan yenmenin tek yolu da elinde, avucunda ne varsa almaktı. Bu iş için Yunanlılar seçildi, Anadolu'yu almak hayaliyle üzerimize saldırtıldı. Sonuç malum. Ama Türkiye de elindeki son gücü tüketmiş, emperyalistlerle pazarlık edecek hali kalmamıştı. Yunanistan aradan 100 yıl geçtikten sonra aynı oyunun içine sokulmak isteniyor. Önce sınırımızın yanı başındaki Dedeağaç'a bir sürü ABD askeri ve malzemesi yığılıyor. Sonra da Yunanistan Ege'de tahriklere başlıyor. Bizi bir kapıştırabilseler sonrası kolay. Barışı sağlamak üzere ABD askeri Türkiye'yi işgal edecek.
Bu işi Irak'ta yaptılar. Önce Irak'ı yeni devrim yapmış İran'a saldırttılar. Amaç İran devrimini yok etmekti. İran buna dayandı, ama çok da zayıfladı. Bu arada Irak da ABD'ye bağımlı oldu. Bu da yetmedi Irak'ın aklı bir karış havada yöneticileri hiçbir gerekçe yokken komşu Kuveyt'i işgal etmeye kalktılar. İşte bu sefer ABD de dur dedi. Askerini oraya gönderdi ve Irak'ın yok olma süreci başladı. Şimdi artık Irak diye bir devletin varlığı ile yokluğu belli değil.
Önümüzde seçimler var. Batı Erdoğan yönetiminin gitmesi dışında bir şey istemiyor. O gidince yeniden parlamenter sisteme dönülecek, yönetilemeyen eski Türkiye geri gelecek hayali bütün Batı başkentlerinin tek rüyası. Aynı hayal bizim altılı mı yedili i belli değil muhalefet masasında mevcut. Bunu açıkça söylemekten çekinmiyorlar. Parlamenter sisteme dönüş dışında bir programları yok. Eskiden siyasi partiler bir program ortaya atarlar, iktidara geldiklerinde bunu uygulayacaklarını iddia ederlerdi. Örneğin CHP rahmetli Ecevit zamanında "Toprak işleyenin, su kullananın" diye bir slogan üretmişti. O zamanın şartları bunu gerektiriyordu. Yine köylüye dönük "köy kent" projesini kapsamlı bir şekilde kamu oyu ile paylaşmıştı. Şimdi koskoca CHP'nin "Tayyip Gitsin" dışında söylediği bir şey göremiyoruz.
Hal böyle olunca siyasi arena kısır tartışmalardan ileri gidemiyor. Tehditler, küfürler muhalefet sözcülerinin başlıca propaganda aracı haline geldi. Özellikle İYİ Parti başkanı Meral Hanım bu konuda önde gidiyor. Vatandaşlarla yaptığı her karşılıklı söyleşide ortam birden geriliyor, başlıyor kendisini eleştiren vatandaşı azarlamaya. CHP sözcüleri de ondan geri kalmıyor. Valilerden tutun, en ufak dereceli memurlara kadar tehditler yağdırıyorlar. Başa gelince herkesi cezalandıracaklarını söylemekten çekinmiyorlar. Akılları sıra vatandaşı sindirecekler. Düşünmüyorlar ki bu tavırları vatandaşta nasıl bir tepki oluşturuyor.
Eskiden Süleyman Bey vardı. İktidarını da, muhalefetini de özledik. Meydanlara çıktığı zaman fikirlerinin hepsine katılmasak bile konuşmalarını zevkle dinlerdik. Şimdi muhalefeti dinlerken içimiz kararıyor.
İşte önceki gün yine üzücü bir durum oldu. Çok su parası alıyor diye eleştirdiğimiz, ama güleç yüzünden dolayı sevdiğimiz Osman Abi kendinden hiç beklenmeyen birşey yaptı. Muğla Büyükşehir Belediyesinin korumasında yapılan Yörük Türkmen şenliğinde konuk olarak bulunan Muğla Ak Parti Milletvekili Yelda Gökcan'ın selamlama konuşması yapmasına izin vermedi. Bu davranış neresinden tutarsanız tutun son derece çirkindir. Öncelikle "töre" ye karşı gelinmiştir. Töremizde konuklara saygı vardır. Töre çiğnenmiştir. Siyasi etik de ayaklar altına alınmıştır.
Kadıncağız belki de hoş geldiniz diyecek, Osman Abi'ye selam ve teşekkürlerini sunacak ve işi bitirecekti. Kalkıp da misafir olduğu yerde CHP eleştirisi yapıp Osman Abi durumuna düşecek değildi.
Osman Abi bu yanlışı neden yaptı. Yoksa muhalefetin genel stratejisi her alanda gerginlik yaratıp seçimlere insanları birbiriyle kavgalı bir Türkiye ile mi gitmek. Arkada başka hesaplar mı var. Olmadı Osman Abi, senden beklemezdik bunu.