Tarihteki büyük imparatorlukların hiçbirisi kendisinden daha büyük bir imparatorluğun gelip onu yıkması sonucu ortadan kalkmamıştır. İmparatorlukların ortadan kalkma nedeni taht kavgaları nedeniyle bölünüp küçülmeleri, ve sonunda yok olmalarıdır. Kendi tarihimize bakalım, Büyük Hun İmparatoru Mete Han ölümünden sonra yönetmek üzere ülkesini doğu ve batı olmak üzere iki oğlu arasında bölmüş, onun ölümünden sonra bu imparatorluk yok olup gitmiştir. Aynı kaderi Göktürk Hanlığı ve Büyük Selçuklu İmparatorluğu da paylaşmıştır. Sultan Melikşah'ın oğulları arasındaki çekişmeler Selçuklunun sonunu getirmiştir.
Tarihin en büyük imparatorluğunu kuran Cengiz Hanın kurduğu Moğol İmparatorluğu da aynı sonu paylaşmıştır. Doğu'da bir süre Çin'de hüküm süren hanedan, Batı'da Cengiz Han'ın torunları zamanında paramparça olmuş, koca devlet onun ölümünden sonra ancak seksen yıl yaşayabilmiştir.
Osmanlı Devleti ise kuruluşunda oldukça düzenli bir süreç geçirmiş, yaklaşık yüz yıl boyunca taht kavgası cereyan etmemiştir. Ta ki Yıldırım Bayezit ölüp de oğulları birbirine girene kadar. Biz bu devre Fetret Devri diyoruz. Sonunda kardeşlerden Çelebi Mehmet diğerlerini bertaraf ederek tahta oturmuştur. Onun torunu Fatih Sultan Mehmet Han ilerde bu kavgaların doğuracağı sonuçları görmüş ve meşhur kanunnamesini yayınlamıştır. Buna göre babası padişahın ölümünden sonra yetişip de ilk tahta oturan sultanın diğer kardeşlerini öldürmesi yasaldı. Bu nedenle sonraki yüz elli yıl içinde birçok Osmanlı padişahı tahta geçer geçmez kardeşlerini boğdurarak öldürmüştür.
Bazılarınca vahşi olarak nitelendirilen bu yöntem gerçekte kan dökülüp ülkenin parçalanmasını önlemiştir. Kardeşlerin birbirleriyle savaşıp onbinlerce insanın ölümüne yol açacak veraset savaşları yerine birkaç kişinin ölmesiyle sorun çözülmüştür. Sonunda padişah I. Ahmet padişah seçimini farklı bir takım kurallara bağlayan bir kanun çıkararak kardeş katli usulune son vermiştir.
Avrupa'da ise büyük imparatorluk hiç oluşmamıştır. Örneğin Ortaçağ Avrupasında bir Katolik İmparatorluğu göremiyoruz. Bunun başlıca nedeni Avrupadaki kralların tamamının birbirleriyle akraba oluşu ve aile arasındaki miras ve benzeri kavgaları ülkeleri ölçeğine taşıyıp savaşa girmeleridir. Avrupadaki bu veraset savaşları yaklaşık 18. yy ortalarına kadar sürmüş ve Avrupanın bütünleşmesini engellemiştir.
Avrupa bu kanlı tarihinden kanlı bir ders çıkarmıştır. 17. yy dan başlayarak sömürgeleştirdikleri Afrika, Asya ve Afrika topraklarında halkların bütünleşmelerine imkan tanımamış ve tamamı kendi yönetimlerinde olmasına rağmen ufak ufak sömürge devletçikleri ile yönetimi sürdürmüştür. Örneğin Güney ve Orta Amerika ülkeleri Brezilya hariç hepsi İspanyol sömürgesinden gelmekle birlikte yirmiye yakın devletten oluşmaktadır. Yine II Dünya Savaşı sonrası Afrika sömürgelerine bağımsızlık verme günü gelip Birleşmiş Milletler denilen kukla örgüt kurulduğunda bu ülkelerin kabile reisleri boyunlarına birer kravat takılarak cumhurbaşkanı veya başbakan yapılmış ve her kabileye bir devletçik verilerek sömürü düzeninin devamı sağlanmıştır.
Batı en bölüp parçalama konusunda en büyük sıkıntıyı bir Türk İslam ülkesi olan Osmanlıyı parçalarken yaşamıştır. Osmanlı devleti kendi iç dinamiklerinin sonucu zayıflarken onu oluşturan Türk, Kürt ve Arap unsurlar, ayrıca Ermeni, Rum gibi Müslüman olmayan unsurlar birbirlerine düşman edilmek istenmiştir. Bunlardan Yunanlılar kolayca koparılmış, Ereniler ise Rusya, Türkiye, Ortadoğu ve dünyanın tüm ülkelerine yayılmıştır.
Bir kısım Araplar başlarındaki egemenler para ve kadın ile kandırılarak I Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devletine savaş açmış, Kürtlere gelince bu konuda pek fazla başarılı olunamamıştır.
Batının bölme, parçalama ve yönetme sevdası günümüzde de devam etmektedir. Mikro milliyetçilik, ulusların kaderini tayin hakkı, pozitif ayırımcılık ve benzeri kavramlar bütünü bozmak ve kitleler arasında kavga çıkarmak amacıyla ortaya atılmaktadır. Kürtlere "siz asil Asur milletinin temsilcisisiniz" denilmekte, Türkler ise "Kürtler adam olmaz" telkini yapılmaktadır. Araplara gelince "Osmanlı sizi asırlarca sömürdü" denilmekte, Türkler ise "Araplar sizi arkadan vurdu" diye kışkırtılmaktadır. Bir psikolojik davranış bozukluğu olarak bilinen eşcinsellik bile ayrı bir toplum kesimi olarak algılanmakta ve farklı biçimde örgütlenmeleri desteklenmektedir. Aynı biçimde Alevi Mezhebi ayrı bir din olarak sunulmakta, Sünni Mezhebinden olanlarla aralarına ayrılık tohumları ekilmektedir.
Genel seçimler öncesi başta HDP olmak üzere bir kısım CHP'lilerin de ıntikam alacağız, yargılayacağız, asacağız, keseceğiz gibi söylemleri aynı siyasi çizginin bir uzantısıdır. Halbuki Türk toplumu birlikte yaşamasını, yaşam biçimlerinde farklılıklar bile olsa asırların verdiği tecrübeyle öğrenmiştir. örneğin önceki gün Karaçulha Gönüllüleri derneğinin tertiplediği keşkek gününde tüm siyasi parti örgütleri katılarak birlikte yiyip içmiş, birlikte oynamıştır. Oynarken kimsenin aklına karşısında oynayan kişinin siyasi kimliğini sorgulamak gelmemiştir.
Demem odur ki Batı'nın çabaları boşunadır, bizimle uğraşıp karışıklık çıkarmaya çalışacaklarına bizimle işbirliği yapsalar daha karlı çıkarlar. Çünkü bizden öğrenecekleri çok şey vardır.