İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi geçtiğimiz gün Azerbaycan sınırında İran Azerbaycan ortak yapımı
bir barajın açılış töreninden dönerken geçirdiği bir helikopter kazası sonucu öldü. kendisine Allahtan
rahmet dileriz. Görünüşte olumsuz hava nedeniyle meydana gelen bu kaza konusunda hemen bir
kısım komplo teorileri ortaya atıldı. Bunun bir sabotaj olduğunu iddia eden bazıları İsraili, bir kısmı ise
ABD yi suçladı. Biz bu konuya girmeyeceğiz. Ortada somut bir belirti yok iken tartışma bir anlam
taşımaz.
Burada önemli olan kaza sonrası gelişen olaylar ve bunları bölge ve dünya siyasetine olan
yansımasıdır. Bilindiği gibi kaza günü hava sisli ve bulutluydu. Başkanı ve beraberindeki heyeti taşıyan
helikopterler dönüş yolunda dağlık ve ormanlık bir araziden geçerken bunlardan başkanı ve dışişleri
bakanını taşıyan araçla bağlantı kesildi. Yetkililer hemen bunun bir kaza olduğunu anladılar ve
kurtarma çalışmalarına başladılar. Ancak yerden yapılan aramalar aradan 8-10 saat geçmesine
rağmen bir sonuç vermedi. Helikopterin enkazına bir türlü ulaşılamadı.
Bunun üzerine İranlı yetkililer düşen helikopterin yerini belirleyebilecek bir hava aracı göndermesi için
Türkiye den yardım istediler. Bunun üzerine devletimiz tarafından hemen bir Akıncı-2 İHA
görevlendirildi. Batmandaki üssünden hareketle yaklaşık bir buçuk saat içinde kaza yeri civarına
varan uçak kısa sürede helikopter enkazının yerini bularak bulguları İranlı yetkililere bildirdi. Böylelikle
Cumhurbaşkanı Reisi ve yanındakilerin cenazelerine ulaşılmış oldu.
Burada öncelikle şu soru aklımıza geliyor, İranlılar neden bizden yardım talep ettiler. Bunun cevabı ise
açık, İran elinde bu işi yapabilecek nitelikte bir araç yok. Öyle olsaydı kaza haberi alınır alınmaz bu
aracı görevlendirirler ve kısa zamanda cenazelere ulaşabilirlerdi. Demek ki önce karadan buluruz diye
düşündüler başaramayınca da bizden yardım istediler. O halde neden Türkiye?
Bu özelliklere sahip İHA lar başta ABD olmak üzere bir kısım Batı ülkelerinde ve Çin'de bulunuyor. Batı
ülkelerinden yardım akamayacaklarına göre geriye bir Çin kalıyor. Oradan dağları aşıp gelmesi ise
saatler alacağından yanıbaşlarındaki Türkiye ye başvurdular. Bizim aracımız yüksek hızlı. 20 saate
yakın havada kalabiliyor. Kızılötesi kameraları son derece gelişmiş. Ayrıca uydu aracılığı ile de
yönlendirilebiliyor. Bu iş için kendi uydumuzu kullandığımızdan başka devletlerin uydularına ihtiyaç
duymuyoruz.
Şimdiye kadar yüksek özellikli hava araçlarımızın tanıtımının yapıldığını biliyorduk. Ancak bu olay tüm
dünyanın gözleri önünde nasıl bir çalışma yapıldığının izlenmesine yardımcı oldu. Uçağımızın
hareketleri an an tüm televizyonlardan izlendi. Bayraktar şirketi milyonlarca lira harcasa bu kadar iyi
bir reklam yapamazdı.
Bu tanıtım içimizdeki bazı yabancıların rahatını kaçırdı. "ne olacak uçak uçtu" demeye başladılar. Ve
küçümseyici ifadeleri ağızlarında çeke çeke uzattılar. Biz onları tanıyoruz ve ciddiye almıyoruz.
Helikopter kazasından öğrendiğimize göre kırıma uğrayan araç elli yaşında ABD yapımıymış ABD nin
İran dahil bazı ülkelere uyguladığı yaptırımlar nedeniyle yeterince bakımı yapılamamış. Aynı araç
Türkiyede olsa çoktan hurdacının eline düşmüş olurdu. Ambargo yalnız askeri araçları değil dünyanın
çoğu ülkesinde tüm alanları etkiliyor, hayatı zorlaştırıyor. Gerçi bundan Batının ne çıkar sağladığı belli
değil. Hatta sonuçta bir kısım ülkeler için teşvik oluyor ve kendi sanayilerini geliştirmek zorunda
kalıyorlar. Ama bazen de İran'da olduğu gibi cinayete ortak oluyorlar.
Uçak kazasının bir başka sonucu da İran ile aramızdaki ilişkileri yeniden gündeme getirmesi oldu. İran
Şii yönetimindeki bir İslam devleti. Tarihsel amaçları Lübnan, Suriye, Irak ve Orta Doğunun diğer
ülkelerindeki Şiileri bir araya getirmek, bir bakıma onlar üzerinde ağabeylik yapmak. Türkiyenin
amacı ise Ortadoğudan Afrikaya ve Orta Asya ya uzanan bir coğrafyada Batı'nın egemenliğine karşı
yeni birliktelikler oluşturmak. Bu açıdan İran ile bazı alanlarda rekabet içindeyiz . Ancak onların da
ortak düşmanı Batı ve İsrail. Hal böyle olunca aramızdaki rekabet alanlarını iyi belirleyip bu konudaki
sürtüşmelerden uzak durmak ve küresel çeteye karşı birlikte hareket etmek zorundayız. Bu konudaki
en büyük engel ise bizim içimizdeki Sünni görünümlü Batı ajanları ile İran içindeki Şii görünümlü
ajanlar. Bunlar karşılıklı olarak düşmanlık tohumları ekip sürtüşme alanları yaratmak için ellerinden
geleni yapıyorlar. Bu konuda özellikle medya olarak bizlere önemli görevler düşmekte. Kaynağını ve
ne için piyasaya çıkarıldığını bilmediğimiz haberlerin allanarak, pullanarak servis edilmesine yardımcı
olmamalıyız.