Olmayacak İşler
Sosyal medyada bazı arkadaşlar hızlarını alamıyorlar kimi zaman. Atlarına atlayıp Yunanistan'a veya İsrail'e doğru fetih seferine çıkıyorlar.m Aslında Ermenistan'a doğru bir sefer gerekli ama anlaşılan bu ülke biraz ufak geliyor onlara, gururlarına yediremiyorlar.
İşin gerçeği şu, artık fetih devri geçti. Bir ülkenin kapılarına dayanıp "Ey ahali, İslamı seçin, kurtulun. Yoksa geliyoruz, karışmam" deme devri geçti. İşleri biraz daha diplomatik olarak çözmek gerekir. Yunanistan'dan başlayalım.
Bu ülke ne zaman bize karşı bir saygısızlık yapsa hemen Ege Adalarını gündeme getirir, bir gece ansızın geliveririz türküsünü çağırmaya başlarız. Bunu yapabilir miyiz? Yaparız. Ama devamı var. Yunanistan'ın Dedeağaç şehrinde bekleyen bir dolu ABD ve Fransız askeri var. Onlar da hemen kendilerine barış gücü görevi yüklenir, İstanbul'a doğru yola çıkar. Al başına belayı.
Adamların istediği de bu zaten. Lozan anlaşmasına göre Ege Denizinde uluslararası bir su yolu bırakmak için bir kısım adacıklar sahipsiz kılındı. Böylelikle Yunanlıların denizin tamamını kara suları olarak kullanabilmeleri engellendi. Şimdi Yunanlılar ara sıra hiçbir işe yaramayan bu kaya parçalarına sanki sahipleneceklermiş gibi bir kısım inşaat malzemeleri bırakıyor, askerleri şöyle bir gezintiye çıkıp geri dönüyorlar. Anlaşılan bizi tahrik edip bir saldırı yapacağımızı düşünüyorlar.
Ancak Yunan genel kurmayı da çok iyi biliyor ki askersiz olması gereken bütün Ege adaları Türkiye'ye bir saldırı yapmak amacıyla kullanılamaz. Buradaki bütün askeri varlıklarını Türkiye'den top atışlarıyla yarım saat içinde yok ederiz.O halde ya tutarsa diye ara sıra bu oyunu oynuyorlar.
İkinci ve daha güncel sorun ise İsrail ile olan ilişkiler. Halkın heyecanını ayakta tutabilmek, Filistin'e yaptığımız yardımların sürmesini sağlamak ve dünya kamuoyunu uyandırmak için mitingler ve "kahrolsun İsrail" söylemi gerekli. Ama gerçek nerede?
Bu ülke 1945 yılında Batılıların desteği ile kuruldu. Görevi Orta Doğu'da huzursuzluk çıkarmak ve Arap uyanışını engellemek olarak belirlendi. Şimdiye kadar da bu görevi hakkıyla yerine getirdi. Ama Türkiye'nin giderek güçlenmesi ve giderek önce Filistin'e yaptığı destek, daha sonra da Suriye'de yeni rejimin kurulmasını sağlamasıyla kendisine verilen görev tanımının son bulması gerektiği ortaya çıktı. Artık önünde iki seçenek var, ya rahat rahat oturacak ve komşularıyla iyi ilişkiler kuracak, ya da yok olup gidecek.
Yok olup gitmesi çoğumuzun gönlünde yatan bir istek, ama bu pek mümkün görülmüyor. Her varlık gibi o da yok olmamak için savaşacak. Gerçi ordumuz kısa bir süre içinde bu işi bitirir ama teke tek kalırsak ancak. Yoksa onu başımıza bela edenler işe karışır ve Üçüncü Dünya savaşı çıkar. Bu da hiç kimsenin istediği bir şey değil.
O halde bu iş de diplomasi yoluyla çözülecek. Suriye'de aklı başında bir yönetimin kurulması bu konuda Türkiye'ye büyük yarar sağladı. Artık istediğimiz gibi İsrail kapılarına dayanabiliyoruz. İşte burada durmak gerek. İsrail toplumu şu anda ikiye bölünmüş durumda. Önemli bir kesim, bitsin artık bu kavga diye Netanyahu'ya başkaldırmış. Ordudan firarlar her geçen gün artıyor. Netanyahu ise Türkiye ve Filistin korkusunu işleyerek ayakta kalmaya çalışıyor. İddia edildiği gibi vad edilmiş topraklar efsanesine kimse inanmıyor. 10 milyon Yahudi'nin 100 milyon Müslüman'ı esir edeceği düşünülemez.
O zaman diplomasinin yapması gereken bir şey var. İsrail toplumunda yerleşmeye başlayan umutsuzluk ve korku duygusundan yararlanmak. Başta aklı başında yöneticiler olursa barışın gerçekleşip Filistin sorununun bir şekilde çözüleceğine inandırmak gerekiyor bu insanları. Bu durumda Netanyahu gibi terörden beslenen yöneticilerin de sonu gelir. Şimdi ABD Başkanı Trump'ın da tavrı önem taşıyor. ABD İsrail'e vermiş olduğu görevlerde değişiklik yapmak niyetindeyse sorun kendiliğinden çözülür. ABD desteği kesildiği an İsrail uzlaşmaya hazır duruma gelir. Bunun örneğini de geçtiğimiz hafta gördük. Netanyahu'nun Trump ile yaptığı görüşmenin hemen ertesinde yüksek düzey bir İsrail heyeti Azerbaycan'da Türk yetkilileriyle güvenlik konularını görüştü. Suriye'de olası bir Türkiye-İsrail çatışmasını engellemek için görüş alış verişinde bulunuldu.
Biz bu görüşmelerin ileride de süreceğini ve İsrail'in bir şekilde ciddi olarak masaya oturacağına inanıyoruz. Yoksa bu ülke kendi içinden çürüyerek yıkılacak gibi görünüyor.