Siyasi partilerin seçim öncesi aday belirleme çalışmaları yıllardan beri tartışmalarla birlikte gider. Bekledikleri şekilde aday olamayanlar suçu kendilerini aday seçmeyenlere yükler ve tartışma başlar. Küsüp siyaseti bırakanlar olur,bazıları da karşı cepheye geçer. Seçime kadar havalar durulsa bile bu tartışmalar partilerde ciddi yaralar açar.
Eskiden adaylar delegeler tarafından belirlenirdi. Delegelerden en çok oy alan aday adayının liste başı olduğu bu sistem çeşitli sakıncaları nedeniyle önce Ak Parti, daha sonra da diğer partiler tarafından terk edildi. Bu sistemde delegeleri kendi tarafına çekmek isteyen siyasetçiler büyük paralar harcar, belki de bu kişilerin oylarını para ile satın alırdı. Hiç birşey olmasa bile her hafta verilen kebap ziyafetleri aylarca akıllardan çıkmazdı. Sistemin bir başka sakıncası da parti yönetiminin yararlanmak istediği, ancak delegeler tarafından tanınmayan adayların listeye girme şansının olmayışıydı. Örneğin dış politika alanında başarılı olmuş bir büyükelçi milletvekili yapılıp belki de dışişleri bakanlığı için düşünüldüyse, delegelere kebap ısmarlama şansı olmadığı için listeye giremezdi.
Bu sakıncaları göz önüne alan başta Ak Parti olmak üzere birçok siyasi parti son seçicinin parti genel başkanı olduğu, adayların parti dışı, parti içi anket ve temayül yoklamalarıyla ortaya çıkarak bir kurul önünde kendilerini sergilediği farklı bir aday belirleme sistemini uygulamaya başladılar. Böylece delegeye en çok kebap ısmarlayan aday adayı listeye girer hikayesi son buldu. Ayrıca parti yönetimleri liste belirleme yetkisi kendi ellerinde olduğu için istedikleri kişilerle çalışma imkanı buldular. Çeşitli anketler sonunda kamuoyunun görüşünü alan parti üst yönetimi bu görüşlerin ışığı altında kararını verdi.
Gerçi bu sistemin de önemli bir sakıncası var; istediği sırada yer bulamayan aday adayı bunun tek sorumlusu olarak parti yönetimini görüyor, açıktan ifade etmese bile yönetimle olan duygusal bağı zayıflıyor . Hele işine parasal çıkar hesapları da girerse iş partiden kopuşa kadar gidiyor. Bu sıkıntıyı geçtiğimiz pazar günü başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere tüm partiler yaşadı. Özellikle İYİ Parti'den kopuşlar önemli boyutlara ulaştı. Burada bu partinin belirli ilkeler etrafında toplanan insanlardan oluşmayıp Bahçeli ve Erdoğan karşıtlığı, yabancı devletlere hizmet, kişisel çıkar hırsı gibi farklı nedenlerle bir araya gelen insanlardan toparlandığını göz önüne almamız gerek.
Benzer sıkıntıyı CHP de yaşıyor. Bu partide de bir taraftan partinin temel unsurunu oluşturan Atatürk milliyetçileri tasfiye edilip yerlerine küresel çetenin emirlerine hayır demeyecek insanlar yerleştirilirken, bir taraftan da Millet İttifakındaki diğer küçük partilere ayrılan kontenjan nedeniyle listelerde seçilebilecek sıraların azalmış olması isyanın başlıca nedeni. Bakalım bu sarsıntılar Millet İttifakının oy oranını nasıl etkileyecek.
Bu konuda en rahat görünen Cumhur İttifakına bağlı partiler. Listelerde bir kısım adaylar açısından sorunlar olsa bile bu sorunlar toplu bir başkaldırı veya istifa sürecine kadar uzanmıyor. Bunun temel nedeni bu partilerin kademelerinin farklı bir kültürden gelmesi diye düşünüyoruz. Bu partilerde üye olan, görev alan insanlar bir "dava" anlayışıyla hizmet yaparlar. "Dava" nın yürütülebilmesi için yöneticiler tarafından verilen görevler yapılır, alınan kararlar uygulanır, kişisel hırs ve çıkarlar için "dava" ya sırt çevirmek düşünülemez. Örneğin Ak Parti'de kırktan fazla aday adayı yarışa katıldı. Bunların yedisi listeye girebildi. İşe başlarken hepsi bunun böyle olduğunu biliyordu. Listeye giremeyenler listeye girenlere başarılar dileyip parti için çalışmaya devam edecekleri sözünü verdiler. Üstelik yedi kişilik listede iki, ya da üç kişi seçilme şansı var. Dördüncü aday çok zor. Bu arada dördüncü sıradaki Turgay Bey beni duyuyorsa buradan çağıralım, "Turgay Bey, bu son ay hiç durmadan koşmanız gerek. Olmaz ama, ya olursa diyelim, umudunuzu kaybetmeyin. MHP' de durum daha farklı. Birinci sıradaki Özlem Hanım parti kamuoyunda olsun, Muğla'da olsun pek tanınmayan birisi. Başarılı bir sinema sanatçısı olduğuna dair duyumlar alıyoruz, o kadar. Parti için yıllarını vermiş Cengiz Çay ve benzeri siyasetçiler dururken Özlem Hanım'ın liste başı yapılmasına gerekçe olarak "yöneticiler her halde bizim bilmediğimiz bazı şeyler biliyor" diye düşünüyor ve saygıyla karşılıyoruz.
Son bir söz; sayıları az da olsa özellikle Ak Parti içinde bazı kişisel kırgınlıklardan doğan tepkiler açığa vuruluyor. Olabilir, bazı kişiler bizlere yanlış yapmış olabilir, bizim gözümüzde parti için yararlı kimseler olarak görülmeyebilir. Ama büyüklerimiz bir değerlendirme yapmış ve onları listelere yerleştirmiştir. Tartışma bitmiştir. Artık çalışma zamanıdır. Kavgamızı seçimden sonra yaparız. Ama bu kavgayı siyasetimizin odak noktası haline getirirsek birgün bir de bakarız ki sürüden ayrılmış bir kenarda başı boş kalmışızdır. İşte bir dava adamı için en korkunç durum budur. Sonunda yalnızlıktan kurtulmak için davayı unutmaya, hatta ona ihanet etmeye kadar gidebiliriz. Aman dikkat.