Önümüzdeki mart ayında yerel seçimler var. Bundan önce de başta Ak Parti olmak üzere CHP ve İYİ Parti'de de kongre süreçleri başlamış durumda. Hergün medyadan öğrendiğimiz gibi CHP hızlı bir kurultay yarışına girdi. Seçilerde alınan başarısız sonuçlar üzerine İYİ Partide de kazan kaynıyor.
Biz bu partilere kongre çalışmalarında başarılar dileyerek Ak Parti'ye döneli. Ak Partide de kongreler süreci başlamış durumda. Bir önceki kurultaydan üç yıl geçmiş olması nedeniyle süre dolmadan kongrelerin bitirilip yeni görev alacakların iş başı yapması gerekiyor.
Ancak Ak Parti Genel Merkezinde oluşan bir kısım düşüncelere göre yerel seçimlere sekiz ay kaldığı düşünülürse bu zaman diliminde kongreler ile meşgul olmanın bazı sakıncaları olduğu hesaplanıyor. Bu görüşe göre önümüzdeki günlerin kongreler ile geçmesi örgütün boş yere zaman kaybetmesine neden olacak. Kongrelerin bir başka sakıncası da süreç içinde bir kısım tartışmaların oluşabilmesi ve bunların seçim çalışmalarını aksatması olarak görülüyor. Ayrıca kongreler sükunet içinde geçse bile yeni seçilecek yönetimlerin makamlarına alışması için bir zaman geçecek ki çok kıymetli bir zaman dilimini heba etmiş olacağız.
İşte bütün bu nedenlerle kongrelerin seçim sonrasına ertelenmesi ve şimdilik mevcut örgüt yönetimleriyle devam edilmesi düşüncesi ağır basıyor. Buna göre çoğu örgütün görev süresi atamalarla uzatılacak, çalışmalarında sıkıntı olan ve yükü taşıyamayan örgütlerin ise kısmen ya da bütünüyle değiştirilmesi söz konusu. Atamalar gündemde olunca insan ister istemez atamalarda ne gibi ölçütler göz önünde bulundurulmalı diye düşünmeden edemiyor. Biz de burada kısaca atanacak kişilerin özellikleri nasıl olmalıdır konusunu işleyelim dedik.
Örgüt yöneticisi deyince ilk olarak akla gelen yasalara saygılı olmak, devletini milletini karşılıksız sevmek, bağlı olduğun örgütün kurallarına uymak, dünya olaylarına yabancı bulunmamak gibi özellikler gelir. Bunlar tüm örgütler ve siyasi partiler için geçerlidir. Ancak burada unutulan çok önemli bir husus var, o da seçtiğimiz yönetici acaba temsil ettiği kitle ile ne ölçüde uyumlu. Bu konuyu özellikle açığa kavuşturmak gerekiyor.
Diğer partileri bilmiyoruz, oralarda yönetici olmak için birilerinden icazet almak gerekiyor. Onu da biz araştıracak değiliz. Ama Ak Parti'de Erdoğan'ın sözü en önde geliyor. Peki Reis onay vereceği yöneticileri ne ölçüde tanıyor. Kuşkusuz bir çoğunun sadece ismini duymuştur. Bir isim gündemde olduğu zaman sorup soruşturur, çoğunluğun hakkında olumlu görüş belirttiği adayları sınava çeker, aralarından eli yüzü düzgün birini göreve getirir. Bu göreve getirmede adayların o andaki davranışları büyük ölçüde etkili olur.
İşte görüntünün de oldukça etkili olduğu bu gibi elemelerde adayın tahsili de önem taşıyor. Yüksek eğitim görmüş biri, her ne kadar siyasi alanda deneyimsiz olsa da konuşması ve görünümü ile insanlar üzerinde olumlu etki bırakıyor. Hele bir de adayın avukat olduğunu düşünün. Adam laf kalabalığına getirip siyaha beyaz, beyaza da siyah deyip buna karşısındakine inandırma konusunda eğitim almış. 2013 yılında yapılan bir istatistik 550 kişilik TBMM'de 104 hukukçu olduğunu gösteriyor. Aynı yıl barolara kayıtlı avukat sayısı 150 bin, nüfus 75 milyon. Hukukçular nüfusumuzun yaklaşık binde ikisini oluştururken aynı yıl TBMM'nin yüzde on dokuzunu oluşturuyor. Temsilde adaletsizlik diye buna derler. O halde sırf ağzı laf yapıyor, eli yüzü düzgün diye avukatlara örgüt yönetiminde öncelik tanımanın doğru olmadığı görüşündeyiz.
Muğla iline gelince yönetici seçimi biraz daha zorlaşıyor. Örgütler temsil ettikleri kitlenin bir yansıması olmak zorundadırlar. Örgüt yapısı hedef kitle ile uyuşmadığında önemli zorluklar karşımıza çıkar. Yönetici örgüt üyesi ile, örgüt toplum ile iletişim kurmakta zorlanır. Çünkü insanlar farklı dillerden konuşmaktadırlar. İstanbul gibi büyük illerin yöneticileri belirlenirken bunların çok yönlü olması, örgütün ve toplumun her kesimi ile iletişim kurabilecek kişilerden olması doğru olur. Çünkü bir büyük şehirde her cinsten, her kültürden, çok çeşitli insan bulunur. Bunlara tek yönlü olarak hitap etmek sıkıntı yaratır.
Buna karşılık Muğla ilinin ve ilçelerinin özel bir yapısı vardır. Muğla'nın geleneklerini bir ölçüde de olsa korumasını beceren kırsal kesimi bir tarafa, Muğlaya sonradan çalışmak ve oturmak için gelen şehirli, varlıklı kesim bir yana. Bu ayırım seçim sonuçlarına da açıkça yansımaktadır. Seydikemer, Kavaklıdere, Köyceğiz gibi ilçelerde Ak Parti oyları % 50 ler civarında olmasına karşılık, Bodrum, Datça ve Marmaris gibi dış göç alan ilçelerde bu oran % 20 lere kadar düşmektedir. Seçmenin ve örgütün sosyal yapısı arasındaki farklılıklar seçim gecesi parti merkezleri önünde toplanan kalabalıklarda bile açıkça görülmektedir.
O halde Muğla ve ilçelerinde Ak Parti'ye yönetici seçilirken bu farklı sosyal yapı mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin Fethiye'ye ilçe başkanı olacak birisi domatesi tabak dışında görmemiş olanlar arasından seçilmemelidir. Gerektiğinde düğünlerde zeybek oynayabilmeli, zamanı gelince bir kahvede vatandaşla karşılıklı çay içmesini bilmelidir. Bu insan hedef kitlenin içinden biri olma dışında siyasi örgüt tecrübesine de sahip olmalı, örgütün içinden taşlı yollarda ayakkabılarını eskiterek gelmiş olmalıdır. Ancak bu demek değildir ki toplumun diğer kesimlerine soğuk baksın. Onlarla da yeterince iletişim kurabilmelidir.
Ülkemizde hemşehrilik sorunu vardır. Yöneticilerin bu sorundan uzak olması gerekir. Örneğin Köyceğiz'den bir üyeyi Muğla İl başkanı yaparsak, bu sayın üye de bütün gün Köyceğizden başkasını düşünmezse sıkıntı olur.
Biz yeni yöneticiler belirlenirken "yerli ve milli" yöneticilerin tercih edileceği inancındayız.