Behlül Dâna, tasavvuf tarihinin en ilginç ve bilge şahsiyetlerinden biridir. Onun nükteli sözleri ve hayat dersleri, günümüzde bile düşündürücü ve yol göstericidir. Abbasi Halifesi Hârûn Reşîd ile Behlül Dâna arasında geçen bu olay, gerçek saltanatın ne olduğu üzerine derin bir sorgulama sunar. Hikaye, Hârûn Reşîd'in Behlül'ün hikmetli sözlerini dinlemek istemesiyle başlar. Halife, adamlarını Behlül'ü getirmeleri için gönderdiğinde, onu boş bir mezarın içinde uyurken bulurlar. Behlül, uyandırıldığında şaşırtıcı bir tepki verir: "Siz ne yaptınız? Beni padişahlık makamından indirdiniz. Şimdi ben ne yapacağım?"
Görevliler bu durumu Halife'ye bildirdiğinde Hârûn Reşîd bu duruma bir anlam veremez. Behlül huzuruna geldiğinde, "Ey Behlül! Bu ne iş? Sen hangi padişahlıktan indirildin?" diye sorar. Behlül'ün cevabı, olayın seyrini değiştirir ve Halife'ye unutulmaz bir ders verir: "Ey Halife! Rüyamda kendimi hükümdar olmuş gördüm. Tahtımda oturuyordum, hizmetçilerim vardı. Saltanat ve ihtişam içinde idim. Lakin senin adamların beni uyandırdı ve tahtımdan oldum."
Hârûn Reşîd, Behlül'ün bu sözlerine güler ve "Ey Behlül! Rüyadaki padişahlığa itibar olur mu?" der. İşte bu soru, Behlül Dâna'nın asıl hikmetini ortaya koyduğu andır. Behlül, sakin ve bilge bir şekilde şu cevabı verir: "Ey müminlerin emîri! Benim hükümdarlığım ile seninki arasında ne fark var? Ben gözlerimi açınca hayat buldum. Sen gözlerini kapayacak olsan ebediyyen emirlikten düşecek, saltanatından olacaksın ve nedamet, pişmanlık günün başlayacak. O halde hangimizin hükümdarlığına itibar yoktur siz söyleyin."
Bu sözler üzerine Hârûn Reşîd söyleyecek söz bulamaz. Behlül Dâna'nın bu cevabı, dünyaya ve geçici makamlara verilen değerin ne kadar yanıltıcı olduğunu gözler önüne serer. Kendi hükümdarlığını bir rüya olarak tanımlarken, Halife'nin saltanatını da geçici bir uykuya benzetir. Asıl ve kalıcı olanın, ahiret hayatı ve orada kazanılacak gerçek makam olduğu vurgulanır. Dünya malı, makam sevdası ve geçici iktidar hırsı gibi kavramlar, Behlül'ün bakış açısıyla tamamen anlamsızlaşır.
Behlül'ün bu hikayesi, bizlere nefis terbiyesi, tevazu ve ölümü hatırlama gibi önemli mesajlar verir. Gerçek zenginlik ve güç, maddi olanaklarda değil, manevi değerlerde ve Allah'a yakınlıkta aranmalıdır. Behlül Dâna, sadece bir deli divane değil, aynı zamanda derin bir filozof ve mürşit olarak tarihe geçmiştir. Onun hikmetli sözleri, İslam felsefesi ve tasavvuf açısından önemli bir yer tutar. Bu hikaye, Hayatın anlamı, dünya ve ahiret dengesi gibi konular üzerine düşünen herkes için ilham verici bir örnektir. Sonuç olarak, Behlül Dâna'nın Hârûn Reşîd'e verdiği bu ders, gerçek padişahlığın mal ve mülkte değil, kalp temizliğinde ve Allah'a bağlılıkta olduğunu gösteren ölümsüz bir öğüttür.