İçinde bulunduğumuz çağın karmaşık ve çalkantılı atmosferinde, Yüce Rabbimizin bizlere lütfettiği ilahi rehberlik, zulüm ve haksızlıklar karşısında izlememiz gereken yegâne kurtuluş yolunu açıkça işaret etmektedir: Birlik ve beraberlik. Âl-i İmrân sûresinin 103. ayetinde tecelli eden "Topyekûn Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, bölünüp parçalanmayın…" ilahi buyruğu, müminlere yöneltilmiş, ayrımcılığa, fitneye ve parçalanmaya karşı duruş sergilemeleri yönünde güçlü bir emirdir. Zira, gerek bireylerin, gerekse kurumların ve toplumların gücünün kaynağı, ancak ve ancak ortak bir paydada birleşmeleri ve Allah'a olan bağlılıklarını derinleştirmeleriyle mümkündür. Zalimlerin ve düşmanların haince saldırılarına karşı koyabilmek, ancak bu birlik ve beraberlik ruhuyla gerçekleştirilebilir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)'in müminler arasındaki kardeşlik bağlarının nasıl kuvvetlendirileceğine dair gösterdiği yol haritası, Müslim'in Birr kitabında rivayet edilen hadis-i şeriflerinde "...Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları, kardeş olun!" ifadeleriyle somutlaşmaktadır. Bu mübarek ifadeler, sadece bir nasihat olmanın ötesinde, sosyal hayatta dayanışma ve barışın temel direği olan kardeşlik hukukunun açık ve net esaslarını ortaya koymaktadır. Haset, kin ve cemiyetin parçalanmasına neden olan davranışlardan kaçınmak, müminlerin birbirlerine sevgi, saygı ve güven içerisinde yaklaşmalarının en temel güvencesidir. Aziz milletimiz ve tüm İslam âlemi olarak, böylesine yüce prensiplerin ışığında birlik ve beraberliğimizi korumak, kardeşlik ve muhabbeti artırmak, hepimizin en büyük vazifesidir. Tarih boyunca milletimizin gösterdiği şanlı direnişler, ancak büyük bir dayanışma ruhu ve ortak inanç ekseni sayesinde mümkün olmuştur. Bu minvalde, günümüzde de zalimlerin dünya üzerindeki haksız uygulamalarına karşı durabilmek ve İslam ümmetinin aydınlık geleceğini inşa edebilmek için, yegâne çare, Rabbimizin ipine, Kur’an ve Sünnet’in rehberliğine sımsıkı sarılmaktır. Aksi takdirde, parçalanma ve fitnenin yıkıcı etkileri ortaya çıkacak, güçsüzlüğe ve nihayetinde yıkıma mahkûm olunacaktır. Tevhid inancının özü, birlikte hareket etmeyi ve kardeş olmayı gerektirir. Düşmanlarımızın içeriden zaaf yaratma çabalarına karşı en güçlü silahımız, birlik, hoşgörü ve kardeşliktir. Müminler olarak, bu yüce vasıfları hayatımıza hakim kılmadığımız sürece, dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı durmakta zorlanacağımız aşikardır; zira tarih, kötü niyetli güçlerin toplumları bir arada tutan ipleri koparmayı hedeflediğini defalarca göstermiştir. Bu derin bilinç ve vazife anlayışıyla, bizler de üzerimize düşeni yapmalı, birbirimize haset etmekten, kin beslemekten ve birbirimize sırt çevirmekten kesinlikle kaçınmalıyız. Güzel ahlak ve kardeşlik bağlarını güçlendirmeli, müminlerin birliği için samimiyetle dua etmeliyiz. Kur’an’ın, Peygamberimizin ve onların izinden giden ulemanın hayata rehber kıldığı bu esaslara sımsıkı sarılmadığımız sürece, millet olarak, ümmet olarak haksızlık ve zulüm karşısında zaferle çıkmamız mümkün olmayacaktır. Sonuç olarak, Yüce Rabbimizin bizlere rehberlik ettiği gibi, TOPYEKÛN ALLAH'IN İPİNE SIKI SIKI SARILMAK, BÖLÜNMEYİ REDDETMEK, HASRET VE KİN YERİNE SEVGİYİ, HOŞGÖRÜYÜ YAYMAK, KARDEŞLİK VE BİRLİĞİ KORUMAK, biz müminlerin öncelikli sorumluluğudur. Bu bilinçle hareket ederek, hem kendi hayatımızı hem de toplumumuzun geleceğini inşa etmenin en sağlam yolunu tutabiliriz. Aziz milletimiz ve İslam dünyasının birliği ve kardeşliği için yapacağımız her samimi çaba, şüphesiz ki Rabbimizin rızasına vesile olacaktır. Bu niyet ve dua ile birlik ve beraberliğimizi, muhabbet ve kardeşliğimizi daim kılmaya azami gayret göstermeliyiz.