Dil, Yusuf'un Asya'nın engin bozkırlarından çıkıp gelen bir güneş gibi insanoğluna bahşedilmiş en değerli nimetlerden biridir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) zamanında Muâz b. Cebel'e hitap ederken, dilin dinimizi kemale erdirmekteki rolünü vurgulayarak, imanımızın mânâda ne denli derin olduğunu ifade etmiştir. Dil, insanın düşüncesini, duygusunu ve niyetini açığa çıkartan bir penceredir; aklın aynası, kalbin tercümanı olarak hayatımızda önemli bir yer tutar. İçimizde barındırdığımız her türlü duygu ve düşünce, dil aracılığıyla şekil bulur ve bu da onu sadece bir iletişim aracı olmaktan öte bir varlık hâline getirir.
Aziz Müminler! Dilin gücü, onun küçük fiziksel boyutuyla orantılı değildir. Zira bir söz, en etkili iyiliği de yapabilirken, en derin yaraları da açabilir. İkili ilişkilerde güveni ve sevgiyi pekiştiren samimi bir kelime, belki de bir ömür boyu sürecek dostlukların temelini atar. Öte yandan, aynı dil, bir insana iftira atarak, dedikodu yaparak ya da bir çatışma ortamı yaratarak; ateşten bir döşek gibi acı veren etkiler de yaratabilir. İkiliklerin, düşmanlıkların, ayrılıkların kaynağı dilin kötüye kullanımıdır. Şairin dediği gibi, "Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı." Söz, insan ilişkilerinin can damarı iken, onu kötü bir biçimde kullanmak insanı cehenneme sürükleyebilir.
Dil, yalnızca ahlaki değerlerin değil, toplumsal ilişkilerin de temel şekillendiricisidir. Sözlerimiz, aile içerisinde, komşulukta, iş yerinde ve toplumun diğer alanlarında etkileşimlerimizi biçimlendirir. Bu yüzden, dilimize dikkat etmek, kiminle ne şekilde iletişim kurduğumuzu dikkate almak, bir Müslümanın en önemli sorumluluklarından biri olmalıdır. Allah Resûlü (s.a.s)'in "Sözleriniz ile kimseye zarar vermeyin" buyruğu, dinimizin özünü ve insanlığa olan saygıyı dile getirir. Dili; bir sevgi, bir anlayış, bir merhamet aracı olarak kullanmak, İslam'ın özüne uygun bir tavır olacaktır.
Dil, aynı zamanda bir imtihan aracıdır. Yaşadığımız çağda, iletişimin bu denli yaygın olması, dilimizi daha dikkatlice kullanmamız gerektiğini göstermektedir. Sosyal medya gibi platformlar, dilin yaratabileceği olumlu ve olumsuz sonuçları tetikleyebilmektedir. Bu platformlarda yürütülen tartışmalar, bazen barış ve çözüm getirirken, çoğu zaman kargaşaya ve düşmanlıklara da yol açabilmektedir. Bu bağlamda, dilimizi doğru kullanmak, toplumsal barışın korunması bakımından hayati bir önem taşımaktadır.
Muhterem Müslümanlar, dilin afetleri arasında başta yalanın geldiği bir gerçektir. Doğruları terk edip, yalana sarılmak; dinin özüne aykırı bir davranış olduğu gibi, insanlık onuruna da bir ihanet anlamına gelir. Masum insanlara iftira atmak, toplumda güveni tahrip etmek, dilin en büyük felaketlerinden biridir. Bu noktada, dilimizin hakkını vermek ve ona sahip çıkmak, kişisel ve toplumsal sorumluluğumuzdur.
Sonuç olarak, dil, insan yaşamının, ilişkilerinin, hayatın manevi ve sosyal boyutunun en önemli belirleyicisidir. Dilimizin bize sunduğu bu büyük imkânı iyi değerlendirmek; onu bir silah olarak değil, bir köprü olarak kullanmak hepimizin sorumluluğundadır. Peygamber Efendimiz'in (s.a.s) buyurduğu gibi, dilimizle hem kendimizi hem de başkalarını ya cennete ya da cehenneme sürükleyebiliriz. Bu doğrultuda, sorumluluklarımızın bilincinde olarak, dilimizi doğru, güzel ve anlamlı bir şekilde kullanmaya özen göstermeliyiz. Unutmamalıyız ki, dil bir fresk gibi; ne kadar dikkatle işlenirse, o kadar güzelleşir.