Yüce Rabbimizin bizlere rehberlik ettiği Nasr Suresi, Müslümanlar olarak zaferlerimizin ve fetihlerimizin getirdiği sorumlulukların bilincinde olmamız gerektiğini vurgulayan derin bir mesaj taşımaktadır. Bu sure, Allah’ın yardımının ve fetihlerin geldiği anlarda, inananların nasıl bir duruş sergilemesi gerektiğini bizlere öğretmektedir. “Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde; insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde…” ifadesi, zaferin ve toplumsal kabulün ardından gelmesi gereken haller hakkında önemli nasihatler içermektedir. İşte bu suredeki öğütler, bizlere bir Müslüman olarak nasıl bir tavır sergilememiz gerektiğini dile getirmektedir.
Surenin ilk ayeti, Allah’ın yardımının ve fetihlerin gerçekleştiği anları işaret ederken, bu zaferlerin sadece dışsal başarılardan ibaret olmadığını göstermektedir. İslami perspektiften bakıldığında, gerçek zafer; insanların Allah’a olan inançlarını artırarak, O’nun rızasına ne denli yöneldiğini görmekle mümkündür. Bu nedenle, fetihlerden sonra toplumsal birlik ve beraberliğin sağlanması, inananların sarsılmaz kardeşlik bağlarıyla bir arada durması gerekmektedir. İnsanların topluca Allah’ın dinine girmesi, sadece dini bir yöneliş değildir, aynı zamanda sosyal barış ve huzurun da simgesidir. Müslümanlar olarak bizlere düşen görev, bu birlik ve beraberliği koruyarak, aramızdaki kardeşlik hukukunu her daim gözetmektir.
Nasr Suresi, bu arada bizi Rabbimize hamd etmeye ve O'nu tesbih etmeye yönlendirmektedir. Hamd, bir şükür ifadesi olarak, Allah’ın bizlere ihsan ettiği nimetlerin bir veçhesidir. Fetihlerin ardından hamd etmek, bir teşekkür borcu ve aynı zamanda sorumluluk almaya hazır olmanın da bir delilidir. İslam, sadece bireysel ibadetleri değil, aynı zamanda toplumsal sorumlulukları da göz önünde bulundurmaktadır. Bu nedenle, fetihlerin ardından toplumsal sevinç ve birliktelik içinde hareket etmek, kardeşlik hukuku gereği bir zorunluluktur. Bu birliktelik içinde, fitne ve fesat çıkarmak isteyenlere karşı son derece dikkatli olmak, haksızlığa ve zulme karşı alacakları beddualardan sakınmak da bir o kadar önemlidir.
Rasulullah Efendimiz (s.a.s), mazlumların dualarını dikkate alarak, zulme uğrayanların haksızlıklarına dikkat edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. “Mazlumun bedduasından sakın! Çünkü onunla Allah arasında hiçbir perde yoktur.” hadisi, toplumsal adaletin önemini bizlere hatırlatmakta; zalimlerin ve haksızlık yapanların, sonlarının da pek hayırlı olmadığını göstermektedir. Buradan hareketle, bizlerin yapması gereken en temel şey, fitne ve fesat tohumlarını ekmeye çalışanlara karşı uyanık olmak ve sosyal bağlarımızı güçlendirerek, adalet ve hakkaniyet içinde bir arada durmak olmalıdır.
Bugün, dünya genelinde Müslümanların maruz kaldığı pek çok sorun, bu birlik ve kardeşlik duygusunun zayıflamasından kaynaklanmaktadır. Kardeşlik hukukuna olan saygı, sadece bireyler arasında değil, aynı zamanda topluluklar arasında da sağlanmalıdır. Bu nedenle, her bireyin, kardeşlerinin haklarına riayet ederek, birlik içinde hareket etmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, toplumsal bağların zayıflaması, fitne ve fesat tohumlarının yeşermesine zemin hazırlayacaktır.
Sonuç olarak, Nasr Suresi’nin bizlere sunduğu mesajlar, sadece fetihlerin ardından nasıl bir duygu içinde olmamız gerektiğini değil, aynı zamanda inancımızı yaşama ve yaşatma sorumluluğumuzu da gözler önüne sermektedir. Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde, Müslümanların Rabbine hamd ederek O’nu tesbih etmesi, aralarındaki kardeşlik hukukunu gözeterek fitne ve fesata karşı uyanık olması elzemdir. Bu noktada, tarihimize ve inanç değerlerimize sahip çıkarak, kardeşlik ve birlikteliği korumak, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur. Rabbimiz, bizlere bu bilinci ve sorumluluğu sağlamak için daima yardım etsin.