Beş teğmen askeriyeden ihraç edildi.
Suçları Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarında yazılı.
5 teğmen ile birlikte sıralı olarak 3 disiplin amiri de Türk Silahlı Kuvvetlerinden atıldı.
Açıklama gayet sarih.
Önceliği müesses disiplinin muhafazası ve idamesi olan Türk Silahlı Kuvvetlerimizde, disipline aykırı hiçbir eylem, olay ve duruma müsamaha gösterilmeyeceğinden....
Yani diyor ki; disiplinin tesisinden sorumlu bir müessesede, disiplinsiz hiçbir hareket yapamazsın.
Olay bu kadar açık.
Türk Silahlı Kuvvetleri ilkeleri ve nizamı bin yıllara dayalı bir geleneğin son temsilcisidir. Dolayısı ile harp, harekat, savunma, koruma ana konulardır. Bu kadar hassas konularda görev ve sorumluluğu olan bir kurumda, nizama aykırı bir tek hareket, bütün müesseseyi topyekun etkiler.
Ülkemizin göz bebeği bir kurumda bu kadar bariz hareketler yapacaksın, toplum nezdinde muazzam bir infiale sebep olacaksın, nizamın ve Devletin yıpranmasına ışık tutacaksın, ama bunu başka bir algı ile kamufle edeceksin.
Mustafa Kemalin askeri..!
Hayır.
Böyle bir kural yok...
Atıldılar..
Atılır atılmaz CHP li belediyeler koşar adım gelin bizde işe başlayın deme yarışına girdiler.
Kimi ucuz kahramanlık peşinde koşanlar, yeter artık bir olacağız, yoksa yok olacağız kabilinden twitler atmaya bile başladılar.
Devlete baş kaldırmak değilmiş bu. Nizama ve disipline aykırı değilmiş. Çünkü içinde Mustafa Kemal geçiyormuş..
Peki..
Türk Silahlı Kuvvetlerinin tarihi Mustafa Kemal ile başlıyor değil. Milattan evvel 209 a dayanan bir kurum. Dolayısı ile illa birinin askeriyim denmeye başlanırsa, Teoman'ın, Mete Han'ın askeriyiz ile başlar, Alaaddin Keykubat'ın, Fatih'in askeriyiz ile devam eder gider.
Ben çok iyi biliyorum ki, buraya kadar olanlarda onlar bir sakınca görmezler. Aynı disiplinsizliği Fatih, Kanuni, Mete Han diye yapmış olsalar, sahip çıkmasalar bile, seslerini çıkarmazlar.
Ama..
Abdülhamid'in askeriyiz demiş olsalar mesela?
Cumhurbaşkanı da Recep Tayyip Erdoğan değil de, Ahmet Necdet Sezer olmuş olsa?
O askerlere İzmir Büyükşehir Belediyesi sahip çıkarmı?
Ne çıkması?
8 nedir, topyekun ihraç kampanyası açardı..
Kemalizmin hiçbir dönemde bu kadar muktedir olduğunu hatırlamıyorum.
Muhafazakar ve Demokrat bir Parti iktidarında Kemalizm her yerde iktidar..
15 Temmuz gecesi vatan elden giderken, boğaz, ümük, mazot, nakit derdine düşenler, söz konusu kendi yoldaşları olduğunda nasıl da sahip çıkıyorlar değil mi?
Bir haber spikeri canlı yayında açıkça el hareketi yapıyor, bir bakıyorsunuz, hoop karşı tarafın gözdesi oluveriyor. Yaptıkları hareketin içeriği onlar için hiç önemli değil. Kime yapıldığı önemli. En ağır hakareti, hareketi de yapmış olsalar, mühim olan Kime yaptığı. İktidara, Cumhurbaşkanımıza, milli ve manevi değerlere karşı yapılmış bir saygısızlık ise, onlar için asla ve kat'a suç teşkil etmez. Acilen sahip çıkılması gerekir...
Başkalarına yapılmasını hoş gördüklerini, kendilerine yapılmasına ise asla tahammül etmezler. Kitle o kadar sağlam ki, savunma hatlarını net bir şekilde belirlemiş olmakla birlikte, saldırı anında da tam bir birlşk ve düzen içinde hareket edebiliyorlar. Gazeteleri, TV.leri, sosyal medyaları, belediyeleri.. Tam kadro. Cumhurbaşkanımıza açıkça ZÜPPE diyen Tuncay Özkan, ettiği bu hakareti kendine bir hak olarak görürken, kendisine yapılan eleştirilere zerrece tahammülü olmuyor mesela.
Neyse...
Kemalizm dimdik ayakta...
Gelelim bizim tarafa.
Bizim taraf ılıman olacağım diye, isnat edilen, atılan, yazılan ve yapılan hiçbir şeye tepki verme niyetinde değil. Aman üzmeyelim, aman kırmayalım, aman bulaşmayalım diye diye, ne dedilerse yapalım da gönülleri hoş olsun modunda. Bizimkilerin asla bilmediği birşey var; Dişin ile kuş tutsan yine de memnun edemeyeceksin. Ger suskunluk yeni bir tavizin ayak sesi oluyor çünkü. Her silmişlik, hareketsizlik, yeni bir yaranın başlangıcı. Hoş görme hastalığından muzdarip bir bizim tarafımız var biliyor musunuz?
Kılık-kıyafetten tutun, ulu orta yapılan gayri ahlaki hareketlere, küçük-büyük arası saygı sevgi cinayetlerini hoş görme alışkanlığından, milli ve manevi değerlerimize yapılan tecavüzlere, ithamlara, tarihi şahsiyetlerimize ve tarihimize yapılan fütursuzca atılan iftiralara hep " aman boşver, bulaşmayalım, söylesinler farketmez" diye diye uçurumun kenarına kadar gelmiş vaziyetteyiz...
Onlara benzeme yarışımız da cabası. Giyim-kuşamdan tutun da, yeme içme mekanlarına kadar, onlardan neyimiz eksik derdine düşürülen bir bizim cenah.
Onlar bizim her şeyimize olanca gücüyle yürürken biz, olanca sessizliğmiz ile en Kemalist, en laik, en seküler görünme derdindeyiz...
Bizi kendi hal ve hareketlerine esir ettiler..
Ya bizimkiler?
Aylarca Fatih Tezcan bir hiç uğruna zindanda kaldı. İzmir Belediyesinin suçları kanunlar önünde sabit olanlara çıktığı sahipliği biz hiç görmedik mesela. Aksine, bizim cevah, ne olur ne olmaz diyerek bir " geçmiş olsun" uçurumun bile çok gördü..
Salih Mirzabeyoğlu'nu bilir misiniz? İslâmî değerleri savunduğu için yıllarca zindanlarda yattı. Yüz kilo girdiği zindandan 40 kilo çıktı. Çıktıktan sonra bizim taraftan hiç kimse, İzmir Belediyesinin yaptığının milyonda birini yapmadı. Üstelik haklı olduğu halde...
Şükrü Karatepe.
Bekir Yıldız.
Yıllarca neredeyse laikler hor görür korkusundan mıdır bilinmez destek veren, sahip çıkan olmadı...
Bizim cebah adam harcama konusunda son derece mahirdir tamam. Tamam da, bari kendi davanı savunanı bari yalnız bırakmasa...
Nedir bu körlük?
Nedir bu korku?
Hani Müslüman cesareti?
Nerede birlik?
Bize farz olanı "ötekiler" pekala yapıyor.
Ya biz?
Bizim tarafı bu kadar baskılayan, sessiz bırakan, kendi davasına sahip çıkmak için türlü eziyetlere uğrayanlara sırt çevirten güç nedir?
Namaz kıldı diye ordudan yıllarca binlerce subay, astsubay irticacı diye atılırken kimse gık neden demedi?
Hadi öteki taraftakiler neyse de, bizimkiker?
Ası konmamış, hatta tarifi bile yapılamayan büyük bir baskı.
Neyin baskısı?
Öyle bir hale getirildik ki, yüz baş örtülünün içine giren bir başörtüsü karşıtını samimi olarak hoşgörü diye kabul ederken, bir başörtülüyü linç eden başörtüsü karşıtlarına karşı da elimiz kolumuz bağlanmış hale getirildik.
Hoşgörü hep bizden. Tahammül hep bizden.. Kazanan hep öteki taraf. Kaybeden her zaman biz.
Saygı duymak kelimesi artık taviz vermekle eşdeğer hale getirildi farkında mısınız? Saygı da hep bizden.. Biz yapıyoruz. Sanki mecburiyetimiz var. İslamın neresinde böyle bir kaide var? Bize hep biçilen bir kap var. Gir ve o kabın şeklini al denilen..
Ağzından bir kere olsun Necip Fazıl demeyenlere nispet edercesine biz Nazım diyoruz. Bir kere Şeyh Ahmet Yasin demeyenlere nispet edercesine bizimkiler Che diyor..
Yok..
Hiç uyumayanlar bizler değiliz. Rehavet öyle kaplamış ki bütün vücudumuzu. Okçular Tepesinde nöbet bekleyen sosyal medyada bir kaç bin kardeşimizden başka gösterebilen kimse var mı? Onların da en az yarısı mahkeme kapılarında sürüm sürüm sürünüyor. Savunan bir tek avukat bile bulamıyoruz. Ötekiler öyle mi ya.
Yoldaşları söz konusu olduğunda avukat ordusu ile adeta baskına gider gibi gidiyorlar Adliye saraylarına.
Muhafazakarların seküler görünme yarışına girmekten başka bir amacı kaldı mı? Neyin farz, neyin vacip, neyin haram olduğunu bilmeyen bir durum söz konusu artık Muhafazar kesimde. Bunda ısrar ediyorum. Çünkü susmak da aynı kapıya çıkar.
Yok mu sanıyorsunuz onların aralarında görüş ayrılıkları? Herşey güllük gülistanlık değil. Lakin konu kendi taraftarları ve iktidar olunca, bütün herşeyi bir kenara bırakıp birleşiveriyorlar. Sanki bunu bizim yapmamız gerekmiyor muydu?
Hayır.
Muhafazakarlar öyle bölünmüş halde ki.
Stklar, sendikalar, cemaatlar, tarikatlar.. Hepsi en hakikisi. Hepsi en doğrusu.. Kendi ikballeri için her an saf değiştirebilir haldeler. Çünkü birçoğu bölüne bölüne oluştular. Hal böyle olunca da...
Müslümanların acilen bu uyuşukluğu üzerlerinden atması gerekir.
Sınırsız hoşgörü olamaz.
Koşulsuz tahammül olamaz.
İslama, ahlaka, tarihe, devlete, nizama aykırı taviz asla sözkonusu olamaz.
Hangi devirde yaşıyoruz utancından kurtulmamız lazım. Yarını emanet edeceğimiz gençlere işte bu soruyla yenildik farkında mıyız?
Ve..
Sonuç..
Devletin müesses nizamına riayet etmeyenleri sahiplenenler karşısında ses çıkaramama durumu.
Sen Dilsiz Şeytan mısın?
Karar senin..
En başından, Bakan, milletvekili, amir, Vali, memur, il başkanı, mahalle temsilcisi.. Kim olursa olsun, içinde milli ve manevi duyguları besleyen ve fakat sessiz kalmayı tercih eden değil, mecburmuş gibi duran herkes;
Sen dilsiz şeytan mısın?
Der ;
#SöylerimGeçerim