Hukukta bir kural vardır "Su-i Misal, misal olmaz" diye. Türkçesiyle "Kötü örnek, örnek olmaz" demektir. Mesela, bir vatandaş karısını döverken yakalanıp hakimin karşısına çıkarılsa; "Hakim bey, ama filanca sanatçı karısını dövüyor, ona bir şey yapmıyorsunuz" diye bir savunma yapamaz. Gereken ceza ne ise o ceza verilir.
Şimdi bizimkilerde bir PKK, DHKPC ve benzeri terör örgütleri sevdası başladı. Onlar terörist değil, savaşçı; sigara izmaritlerini bile yere atmıyorlar; Demirtaş serbest bırakılsın; bu ve buna benzer söylemlerle terör örgütü ve onun siyasi temsilcisi partiye destek çıkıyorlar. Onlarla kol kola eylemler yapıp, sanki akrabaymışlar gibi birbirlerinin evine çay kahve içmeye gidiyorlar.
Vatandaş tepki gösterince de verecek cevap bulamıyorlar. Çünkü yaptıklarının savunulacak bir tarafı yok, bir türlü bu işleri neden yaptıklarını açıklayamıyorlar. O zaman da karşı tarafı suçlama taktiğine başvuruyorlar. Hükümetin çeşitli zamanlarda terör örgütü PKK ve bazı Kürt siyasetçilerle kurmuş olduğu ilişkileri ve yaptıkları konuşmaları örnek göstererek "Bak siz de bizim gibi onlarla konuştunuz, bizi suçlayamazsınız, önce kendinize bakın" diye savunmaya geçiyorlar.
Hukuk kurallarına göre hükümet şayet benzer bir davranış içine girmiş olsa bile bu muhalefetin suçsuz olduğunu göstermez. Kaldı ki hükümetin kurmuş olduğu ilişkiler terör örgütüne destek amaçlı olmayıp, terörü nasıl durdurabiliriz arayışının sonucudur. Baştan başlayalım.
1- 2012'de bir Oslo süreci oldu. Yani Türk yetkilileriyle terör örgütü PKK yetkilileri bir gizli görüşme yaptılar. Devletler her zaman düşmanlarıyla bu gibi görüşmeler yaparlar ve sorunların barışçı yollarla çözülüp çözülemeyeceğini araştırırlar. Bu görüşme de onlardan biriydi. Yalnız malum çevreler bunu açığa çıkardı ve görüşme yarıda kaldı. Belki sonuna gelinseydi devletimiz terör örgütünün esas niyetini daha önceden anlamış olurdu.
2-Barış süreci- Oslo görüşmeleri sonuçsuz kalınca devlet bu sefer bu görüşmeleri açıkça, kamu oyu önünde yapalım dedi. Ateş kes ilan edildi. Bundan amaç terör örgütünün talebinin ne olduğunu öğrenmekti. Bu örgüt yıllardan beri Kürt vatandaşlarımızın haklarını savunduğu iddiasındaydı. İşte, denildi, derdiniz neyse söyleyin. Bizim bir hatamız varsa düzeltelim. Örgüt şaşkındı, amaçlarının Kürt vatandaşlarımızın hakkını korumak olmayıp yabancı ülkelerin hizmetinde Türkiye'yi bölmek olduğu anlaşılacaktı. Önce kem, küm etti. Sonra Habur karşılamasıyla ipleri kopardı. Bu arada fırsattan istifade yurt içindeki mevzilerini sağlamlaştırdı, bir çok kasabamızın altına hendekler kazdı. Bu süreç içerisinde devletimiz Kürtlerle bir sorunu olmadığını tüm dünyaya göstermek için Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani ve ünlü Kürt müzisyen Şivan Perver ile birlikte Diyarbakır'da bir miting ve mini konser düzenledi. Barzani olsun, Şivan Perver olsun PKK terör örgütüne mesafeli duran, hatta ara sıra onlarla karşı karşıya gelen kişilerdir, bunu unutmayalım. Sonra işler iyice karıştı, Kobani olayları derken terör örgütünün esas amacı belli oldu.
Barış süreci Kürt vatandaşlarımızın PKK'nın gerçek yüzünü görüp, ondan uzaklaşmasının başlıca nedeni olmuştur. Şayet bu girişim yapılmamış olsaydı belki de Kürt vatandaşlarımız hala PKK'nın yalanlarına kanıp onun peşinde gidiyor olacaklardı.
3- Osman Öcalan olayı- Osman Öcalan PKK lideri Abdullah Öcalan'ın kardeşidir. O da bir zamanlar PKK'ya destek olmuş, ancak örgütün iç yüzünü görünce ondan uzaklaşıp karşısında tavır almıştır. Şu anda Kuzey Irak , Kürdistan'da yaşamaktadır. Devletimiz onu devlet televizyonuna çıkarmış ve PKK'ya neden karşı olduğunu anlatmasını istemiştir. Böylelikle örgütün ne olduğu liderinin kardeşi tarafından halka duyurulmuştur.
4- 13 şehit olayı- Bundan birkaç hafta önce silahlı kuvvetlerimiz Irak'ın içlerinde Gara denilen bölgeye bir baskın yapmış ve terör örgütünün sığınaklarını tahrip ederek 50 civarında teröristi öldürmüştür. Bu arada örgüt de boş durmamış, baskın yapılan mağarada rehin tuttuğu 13 vatandaşımızı şehit etmiştir. Bizimkiler yine ağlamaya başlamış "Örgüt ile müzakere edilse bu insanlar kurtarılabilirdi" diye yeri göğü inletmiştir. Örgüt rehineyi ancak ondan daha kıymetli bir şey alabilecekse serbest bırakır. Bu örgüt pazarlığa bir kere alışırsa hergün insan kaçırır ve hiç savaşmadan devleti ele geçirir. Rehineleri kurtarmanın tek yolu da sessiz bir baskındır. Biz bu harekatın rehine kurtarmak amacıyla yapılmadığını düşünüyoruz. Zira onlarca helikopter ve uçakla bombardıman yaparak bir yere girerseniz bu baskın olmaz. Anlaşılan rehinelerin varlığı sonradan ortaya çıkmış ve yapılacak bir şey kalmamıştır.
Biz bu yazıyı neden yazdık. Vatandaş her gün "Ama siz de onlarla konuştunuz" diye yapılan karalamalardan bıktı artık. Başka şeylerle meşgul olun.