Siyaset ilmi demektir, eskiden böyle tamlamalar kullanılırdı. İsterseniz biraz açalım konuyu. Orta okulda bir fizik hocamız vardı; çok şakacı bir adamdı. Bir gün ders başlamadan kürsüdeki çekmecesinin içine bir kedi koyduk. Bu sefer mutlak bize kızacak dedik. Hoca sınıfa geldi, baktı bir kedi miyavlaması. Hemen hayvanın yerini buldu, çekmeceyi çekti, ve kediyi kucağına alarak "ah pisi pisi, ne güzel de kedicikmiş. Galiba karnı acıkmış, yanında yiyecek bir şey olan varsa çıkarsın versin" dedi. Sınıfta ses yok, herkes adamın bağırıp çağırmasını beklerken o kalktı kediyi sevdi.
Biraz da kendimden söz edeyim. Öğretmenliğimin ilk günüydü. Sınıfa girdim. Günaydın arkadaşlar. "Sağol". "Nasılsınız". "Sağol". "Oturun". Kara tahtaya döndüm, birden kulağımın arkasından bir şey vızıldayarak geçip tahtaya çarptı. Bir, iki derken tahta bombardımana uğradı. Baktım arka sıralardan bir öğrenci leblebi atıp durur. "Oğlum ver şu leblebileri de birlikte yiyelim, ziyan olmasın". Sınıfta çıt yok. Ders bitiminde bir öğrenci yanıma korkarak yaklaşarak "özür dileriz, biz bunu bütün yeni hocalara yaparız. Onlar hep kızdı,bağırıp çağırdı, ama siz bizi şaşırttınız".
Günümüze gelirsek en güzel örnek yeni Boğaziçi Üniversitesi rektörü Melih Bulu'yu gösterebiliriz. Kendisini protesto eden öğrenciler sorulduğunda "Onlar gençtir, kanı kaynıyor, olur böyle şeyler" diye cevap vermiştir. Böylelikle kışkırtıcıların tuzağına düşmemiş, onların istediği şekilde ortamın gerilmesine yol açmamıştır.
Siyasette itidal, ruh dinginliği çok önemlidir. Karşınızdaki sizi kızdırıp kavgaya kışkırtsa bile sessiz kalıp en uygun zamanda en incelikli cevabı ona vermek her zaman daha doğrudur. Üstelik belki de bir süre sonra sizinle kavga etmek isteyen şahısla yollarınız birleşecek, ortak hareket etme zorunda kalacaksınızdır. Birisiyle bir kere köprüleri atarsanız geriye dönmek çok zor olacak, kötü hatırlara mutlaka peşinizde sürüklenecektir. Köprüleri atmak ancak karşınızdakini ebediyen silmek kararı verirseniz baş vurulacak bir yöntemdir.
Günümüzdeki siyasetçilere bakarsak özellikle dış işleri bakanları, büyük elçiler özellikle sakin, kelimeleri tartarak konuşan kişilerden seçilir. Dış işlerindeki bir eleman yabancı devlet personeliyle ilişki içindedir. Büyük olasılıkla o ülkede kendi devletinin hoşuna gitmeyen bir şeyler de olmaktadır. Her beğenmediği iş karşısında sinirli tepki verse ülkeler arasında uzlaşma ortamı ortadan kalkar. Bu bakımdan susup, yeri ve zamanı geldiğinde lafı gediğine koymayı bilmelidir.
Siyasette coşkulu söylemler elbette önemlidir. Özellikle kitleleri harekete geçirmek ve heyecanlarını ayakta tutmak için bu çok önemlidir. Ancak bu işi yaparken dozu iyi ayarlamak ve karşı tarafın tepkisinin doğurabileceği sonuçları da görmek gerekir. Bir örnek verelim; Cumhurbaşkanımız Erdoğan bundan on yıl önce Avrupa'da bir toplantıda İsrail Başbakanına "one minute" diyerek toplantıyı terk etmişti. Onun bu tepkisi hem Türkiye'de hem de tüm Müslümanlar arasında bir heyecan dalgası yarattı. İnsanlar demek ki İsrail yenilmez değilmiş diye cesaretlendiler. Ama daha sonra Cumhurbaşkanımız İsrail ile gereksiz atışmalara girmedi, söylediği tek şey Filistinlilerin haklarının verilmesi konusundaki talebi oldu. Bu arada İsrail ile ticari ilişkiler devam etti. Şimdi bakıyoruz İsrail Akdeniz'den çıkardığı doğal gazı Avrupa'ya pazarlayabilmek için Türkiye'ye muhtaç. Kapalı kapılar altında bu konuda aylardır pazarlıklar yapılıyor, belki de kısa bir süre içinde sonuçlanacak. Bundan hem onlar, hem de biz yararlanacağız.
Siyasette en önemli konulardan biri de yeterli sayıda yandaşa sahip olmaktır. Sizinle ortak çıkarı olabilecek her kesimle ilişkilerinizi geliştirmek, birlikte hareket etme yollarını aramak zorundasınız. "Düşmanımın düşmanı, benim dostumdur sözleri her siyasetçinin kulağına küpe olmak zorundadır. Tek başına olduğunuzu bildiğiniz halde ortaya çıkıp kahramanlık taslamak sizi ancak felakete sürükler.
Kurtuluş savaşında "Mustafa Kemal yedi düvele karşı savaştı, hepsini yendi" derler. Onu yüceltmek için söylenen bu sözler gerçeği yansıtmaz. Aslında Mustafa Kemal karşısındakilerin her birinin zayıf taraflarını, birbirlerine karşı olan ilişkilerini doğru tespit etmiş, ona göre her birine karşı farklı yöntemlerle harekete geçip sonuç almıştır. Bu siyaseti daha önce II. Abdülhamit Han da 33 yıl başarıyla uygulamıştı.
Yalnız siyasette değil ticarette de ortaya çıkıp kahramanlık yapmanın anlamı yoktur. Rakiplerinizi gereksiz yere uyandırırsınız. Önce sırtınızı sağlam bir yere dayamanız gerekir. Bu bir siyasetçi olabilir, ya da sizi desteklemekte çıkarı olan çok varlıklı birisi. Sonra sessizce işe başlarsınız, kendinizi, kendi kişiliğinizi fazlaca öne sürmezsiniz, hatta bütünüyle ortadan yok olursunuz. Çünkü önemli olan kişiliğiniz değil, yaptığınız iştir. Bu şekilde de başarıya ulaşırsınız.
İşte siyasette ve iş hayatında uyulması gereken altın kurallardan birkaçı. İster uyun, ister uymayın.